Türkiye’de Avukatlığın Rolü

Kamu kurumları bir bütün olarak yurttaş için varolduğunu unutmuş durumda. Herkes kendisini emekçi yurttaştan üstün görüyor. Herkes kendi varlığı ile yurttaşı onurlandırdığı hissiyle görevini sürdürüyor. Bununla beraber yurttaşın cebindeki paranın miktarı, devletin memuru tarafından yapılan muameleye farklı boyutlar katabiliyor. Elbette tüm kamu çalışanlarına dair bir genelleme yapmak mümkün değil fakat ağırlıklı toplam bu psikoloji ile hareket ediyor.

Bu psikolojinin yansımaları Adliye ve Karakolda elbette daha sert olarak karşımıza çıkıyor ve sonuçları da son derece telafi edilemez olabiliyor.

Kanun tanımazlığın, keyfiliğin, kendini beğenmişliğin, hasetin ve kibirin arasından sıyrılarak adalete ulaşmaya çalışan bir meslek olarak avukatlık ise kimi kime şikayet edeceğinin şaşırıldığı bu dönemde, kamu çalışanlarının halk tarafından kendilerine verilen yetkileri açıkça kötüye kullandıkları her bir somut olayda, kendisini mücadelenin içerisinde yeniden üretmeye çalışıyor.

Avukatlar mesleklerini kanuni sınırlarda kendilerine verilen yetkileri kullanarak yapmaya çalıştıkça, yargılamanın savunma haricindeki tüm unsurları savunmayı etkisiz kılmak ve sesini kesmeye çalışmak için tüm yetkilerini aşıp ellerinden geleni yapıyorlar. Buna karşılık avukatların söz ve eylemleri tarihin sayfalarında yerini alıyor. Fakat bugüne herhangi bir etkisi olduğunu söylemek zor. Devlet tüm baskı araçları ile avukatı ve avukatın temsil ettiği yurttaşı ezmeye devam ediyor.

25/12/2017 tarihinde İleri Haber internet sitesinde çıkan bir yazımızda buna ilişkin son derece yerinde bir örnek vermiştik. O tarihe kadar KHK’lar eli ile CMK’da yapılan değişiklikleri derlemiştik. Sonuç açıkça ortadaydı ve istisnasız tüm değişikliklerin yurttaşa ve savunmaya darbe vurmak niyetiyle yapıldığı tartışmaya kapalı bir gerçekti.(1)

Aradan geçen zamanda da herhangi bir değişiklik olmamıştır. Aksine savunma makamı saldırılara daha açık hale getirilmiş, vatandaşın hak arama özgürlüğünün tek temsilcisi olan avukatlar bir bildiri ile “Yargının Unsurları” arasında sayılmaktan çıkartılmıştır.

Geçtiğimiz aylarda “Yargıda Şeffaflığa İlişkin İstanbul Bildirgesi ve Taslak Uygulama Tedbirleri” başlığıyla Yargıtay’ın internet sitesinde yayımlanan bildirinin “İlke 14” başlıklı bölümünde avukatlar açıkça “Yargı mensubu olmayan kişiler” arasında sayılmıştır. Bu ifade açıkça uluslararası sözleşmelere, Anayasaya ve kanunlara aykırıdır. Aynı bildirideki bir başka maddeye kamuoyu tepkisi sebebiyle tepki gösterip açıklama yapan Türkiye Barolar Birliği ve İstanbul Barosu ise bildirinin tamamını okumadan açıklamayı yazmaya koyulmuş olacaklar ki “İlke 14”e ilişkin olarak tek bir satır eleştiri dahi getirmemişlerdir. Bu konuya ilişkin Adalet İçin Hukukçular olarak yaptığımız açıklamada “Yargıtay Başkanlığı savunmaya yönelik saldırılarına derhal son vermelidir” demiştik.(2) Yargıtay tarafından tepkilere istinaden yapılan açıklama ise “işinize bakın” şeklinde iki kelime ile özetlenebilir. Böyle bir umursamazlık ve kibirden söz ediyoruz maalesef.

Yargıtay Başkanlığı’nın, hakimlerin, savcıların ve polisin kavrayamadığı ise şudur: Avukatlara ne kadar saldırırlarsa yurttaşlar tarafından o kadar tepki göreceklerdir. Avukatları ne kadar yok sayarlarsa yurttaşlar tarafından o kadar güvenilmez kabul edileceklerdir. Yargının kurucu unsurları olmaktan çıkarttıklarını sandıkları avukatlar ise uluslararası sözleşmelerden, anayasadan ve kanunlardan süzülüp gelen tüm yetkilerini yurttaş için kullanmaktan geri durmayacaktır.

Bu uğurda öldürülmek, cezalandırılmak, tutuklanmak, karakollarda işkence ve kötü muameleye maruz kalmak, adliye koridorlarından dışlanmak, duruşma salonlarından yaka paça dışarı atılmak avukatlık mesleğinin bir parçası haline getiriliyor. En yakın tarihten bile ders çıkarmayı başaramayan hakim, savcı ve polis üçlüsü ise avukat ve yurttaş üzerindeki baskıyı her geçen gün arttırıyor.

Hakim, savcı ve polis… Bu üçlü yaşadığımız döneme damgasını vurdu. Bu üçlü yurttaşların en temel haklarını ellerinden aldı. Bu üçlü maaşımı kimden alıyorsam emri de ondan alırım dedi. Unutulmasın, bu üçlü FETÖ isimli örgütü yıllarca içinde barındırdı ve FETÖ en çok bu üçlü içindeki faaliyetleri ile bu kadar güçlenebildi. Bugün bu üçlü dün olduğu gibi yine “ben devletim” diyor. Kanunu tanımam, söz hakkı vermem, aşağılarım, küçümserim, ağzını açanı yargılar, tutuklar sustururum diyor. Ve yine unutulmasın bu üçlüden iki tanesi emekli olup avukatlık yaparak para kazanmayı iple çekiyor, diğeri ise her başı sıkıştığında kendisini bir avukatın yazıhanesinde buluyor.  

Hiçbir kurumun baskılarla, bildirilerle, toplantı sonuç  raporlarıyla avukatları yargının dışına itmeye gücü yetmez, yetmeyecektir. Avukatlar savunmanın bağımsız sesi olarak varlıklarını yüzlerce yıldır sürdürdükleri gibi bundan sonra da sürdüreceklerdir.  

Av. Onur Güneş

  1. https://ilerihaber.org/icerik/khklar-eli-ile-cmkda-yapilan-degisiklikler-nedenleri-ve-sonuclari-80280.html
  2. https://www.hukukotesi.com/yargitay-baskanligi-savunma-meslegine-yonelik-saldirisina-derhal-son-vermelidir/