Nitelikli emek gücünün işçileşmesi uzun sayılabilecek bir süredir işleyen bir süreç. Fakat avukatlar kısa süre öncesine kadar işçileşme akımından nasibini almamış, kendi özgün konumlarını belli oranda koruyabilmişti. Geldiğimiz noktada ise avukatların diğer nitelikli emek üreticileri gibi işçileşme sürecinin ileriki safhalarında olduğunu, işçi avukatlığın istisna olmaktan çıkarak kaide haline geldiğini söylemek mümkün. Toplum üzerindeki etkileri ve adalet sisteminin içerisindeki rolleri dikkate alındığında avukatların işçileşmesi diğer nitelikli emek üreticilerinden farklı bir öznelliğe sahip. Avukatların işçileşme süreci, bu sürece ilişkin politik müdahale imkanları ve yöntemleri gibi başlıkların daha fazla tartışılması ihtiyacı fazlasıyla hissediliyor.
Avukatların işçileşme sürecini incelemek birkaç açıdan gereklidir. Avukatların içinde bulundukları durumu algılamasını ve refleks üretmesini sağlamak için bu incelemeden gereklidir. Bunun yanında politik mücadele açısından niteliği niceliğinden önemli olan avukatlara temas edebilmek için yaşadıkları ve yaşayacakları şartları algılayabilmek gerekir. Başka bir şekilde avukatlara, en azından emek mücadelesi ekseninde, dokunmak çok zor olacaktır. İşçileşme sürecinin incelenmesi ile birlikte işçi avukatlara nasıl ulaşılabileceği, nasıl bir mücadeleye dahil edilebilecekleri ve nasıl sonuçlar elde edilebileceğini tartışmak mümkün olacaktır.
Öncelikle işçileşmenin tam olarak neyi tarif ettiğini belirlemek gerekiyor. İşçileşme kavramı kullanıldığı bağlama göre farklı anlamlar veren bir kavram. Avukatların işçileşmesi kavramıyla birden fazla durumu tarif edilir. Öncelikle avukatların bağımsız avukat olarak çalışma imkanlarından uzaklaşması, ücretli işçi olarak başka avukatlar için çalışmaları ve ekonomik koşullarının kötüleşmesi işçileşme kavramıyla tarif edilebilecek ilk durum. Bu kavramla tarif edilebilecek ikinci durum ise avukatların hukukun tüm alanlarıyla bağ kurmalarının engellenmesi, belli bir alanda belli başlı işlere hapsedilmesi, uzmanlaştırılması, kısacası klasik söylemle çalıştığı makinenin bir parçası haline gelmesidir. İşçileşme kavramının vereceği diğer bir anlam ise işçi bilincine erişmedir. İşçi bilincine erişmek, avukatların işçi olduğunu kabullenmeleri ve sınıflarına uygun refleksler göstermeleri olarak anlaşılmalıdır.
İşçileşmenin İlk Basamağı: Bağlı Olarak Çalışmak
İşçileşme sürecinde ilk olarak avukatların başka avukatlara bağlı olarak çalışması anlamında işçileşmesi gerçekleşmiştir. Bu durumun uzun yıllar boyunca sermaye ve devletin programlı adımlarıyla oluştuğunu söylemek abartı olmayacaktır. Bu planlamanın nedenlerinden biri avukatların ekonomik olarak gelişkin olmasının sonucu olarak savunma makamının özgül ağırlığının artması ve avukatların siyasi taleplerin etkili bir seslenme aracı haline gelmeleridir. Diğer bir nedense büyük büroların tekelleşmesi ve ucuz iş gücü ihtiyacının oluşmasıdır. Ayrıca neoliberal dönemin orta sınıflar üzerindeki olumsuz etkisi de bir başka etkendir.
Bu nedenlerden dolayı ihtiyacın çok ötesinde sayılarda hukuk fakültesi açılarak avukat sayısı artırılmış, sonuç olarak iş gücü ucuzlatılmıştır. Avukatların lisansta aldıkları eğitimin kalitesi de önemsizleşmiş ve okullar ucuz işgücü üretim fabrikası haline gelmiştir.
Hâlihazırda hukuk öğrencisi olan kişilerin ya da mesleğe yeni başlamış avukatların kendi bürolarını açarak bağımsız çalışma ihtimalleri oldukça düşüktür. Her geçen gün açılan hukuk bürosu sayısı düşmekte, kamuda, şirketlerde ve büyük hukuk bürolarında çalışan avukatların sayısı ise artmaktadır. Yani yalnızca nitelik olarak değil nicelik olarak da avukatların işçileştiğini söylemek mümkündür.
Klasik anlamda anlaşılan işçi avukatın dışında farklı formlarda işçilik yapan avukatlar da karşımıza çıkmaktadır. Direkt olarak bir avukatın hiyerarşisi altında ve büroda çalışmayan ancak başka avukatların duruşmalarına ücret karşılığı giren, adliyedeki işlerini yapan bir avukat grubu da mevcuttur.
İşçileşmenin İkinci Basamağı: Uzmanlaşma, Yetersizleşme ve Bağımlılık
Avukatların işçileşmesinin bir diğer boyutu ise, yeniden söylemek gerekirse, çalıştığı makinenin bir parçası haline gelmesidir. Baştan bu anlamda bir işçileşmenin Türkiye’deki avukatlar açısından henüz tamamlanmadığını ancak sürecin geri döndürülemez şekilde oldukça ilerlediğini belirtmek gerekmektedir. Birçok büyük hukuk bürosu (ya da doğrusunu söylemek gerekirse avukatlık şirketi) ve orta ölçekli büro departmanlara bölünerek çalışma yöntemini uygulamaktadır. Departmanlara bölünerek çalışma verimi artırdığı gerekçesiyle gitgide popülerleşen bir eğilim haline gelmiştir. Bu da avukatların işçileşmesinde katalizör görevi görmektedir.
İşçi avukatların iş bulabilmesi ya da daha iyi şartlarda çalışabileceği bir büroya geçmesinin ön koşulu bir hukuk alanında hatta bir hukuk alanında yapılacak belli bir işte uzmanlaşması haline gelmeye başlamaktadır. Birçok büyük hukuk bürosu, avukatları yalnızca bir hukuk alanında ve o hukuk alanının spesifik bir işini yapmak üzere çalıştırmaktadır. İcra avukatı, duruşma avukatı, tahkim avukatı gibi çeşitli uzmanlık alanlarına yönelik avukat arayışı artmaktadır. Avukatlar da bu yönelime uyum sağlayarak tek bir alanda ve işte uzmanlaşmaya çalışmaktadır. Öyle ki lisans eğitimini, stajını ve çalışma tecrübesini yeterli bulmayan patron avukatlara uzmanlıklarını kanıtlamak için sertifika toplamak gayet sıradan ve yapılması gereken bir şey olarak algılanmaya başlamıştır.
Bir alanda veya bir işte uzmanlaşma beraberinde diğer tüm alanlarda yetersizleşmeyi de birlikte getirmektedir. Hatta uzmanlaşmanın konusu spesifikleştikçe yetersizleşme avukatın uzmanlaştığı alana da sirayet etmektedir. Örnek olarak bir hukuk bürosunun sigorta hukuku departmanında çalışan sigorta hukuku alanında uzmanlaşmış bir avukat zamanla diğer hukuk alanlarında yetersizleşmektedir. Daha büyük hukuk bürolarında ise sigorta hukukunun da tamamında değil yalnızca bir işinde uzmanlaşma, mesela tahkim dilekçesi yazma konusunda, sigorta hukukunda da yetersizleşmeye yol açmaktadır. Kısacası niteliklerin gitgide daha basit niteliklere bölünmesi sonucunda uzmanlaşma derinleştikçe yetersizleşme genişlemektedir. Türkiye’deki hukuk bürolarında niteliklerin bölünme süreci henüz tam olarak olgunlaşmış olmasa da artan avukat sayısıyla birlikte bu sürecin hızlanacağı da görülmektedir.
Sürekli olarak tek bir alanda tek başına anlam ifade etmeyen tek bir iş yapan avukatın yetenekleri köreltilerek hukuki bilgisini nitelikli hale getirmesi engellenmektedir. Avukatın emeğinin niteliği gittikçe düşerek işgücünün ucuzlaması sağlanmaktadır. Hukuk gibi bir sektörde bağımsız çalışmak isteyen bir kişinin hukukun her alanında mesleki pratiğinin olması gerektiği ortadadır. Avukatın farklı alanlarda tecrübe edinmesi, bu yolla da bağımsızlaşmasının önüne geçilmiş olmaktadır. Böylece hukukun tamamında nitelikli bir bilgiye sahip olamayan işçi avukatın sermayeye olan bağımlılığı artmaktadır.
Hukuk bürolarında iş bölümünün derinleşmesi ile birlikte avukatların kendini gösterme ve farkını ortaya koyma şansı da ortadan kalkmaktadır. Gitgide daha ufak birimlere bölünen işler birbirleriyle nitelik açısından benzeşmektedir. Bu bölünme, belli bir aşamadan sonra yapmak için avukat olmayı gerektirmeyecek işlere kadar derinleştiğinde avukatın emeği niteliksizleşmiş olmaktadır. Diğer bir yandansa iş bölümündeki derinleşme avukatın yaptığı işe hakimiyetini kaybetmesiyle doğru orantılıdır. Uzmanlaştırılan iş spesifikleştikçe avukat işin tamamına olan hakimiyetini kaybeder ve sonunda yaptığı işin neden ve sonuçlarından kopartılır. Avukat artık yaptığı iş üzerindeki denetimini yitirmiş olacaktır. Denetimin yitirilmesi de avukatın sermayeye olan bağımlılığını artırıcı bir unsurdur.
Adalet sisteminin erişilemez, çözülemez ve anlaşılamaz hale gelmesi sermaye ve devlet için oldukça işlevlidir. Bu sayede hakkın elde edilme süreci uzar ve zorlaşır. Anlaşılması güç olan ve kurallar yerine teamüller üzerinden işleyen bir sistem çok daha kolay manipüle edilebilir. Avukatların iş bölümünün derinleştirilerek işçileştirmeleri savunma makamını zayıflatmak ve adalet sistemini karmaşık, görünmez bir yapıya sokmak gibi bir amaca da sahiptir. Hukuk alanlarının tamamına ve bir dosyanın veya işin tamamına hâkim olamayan avukat adalet sisteminin dışına itilmiş olmaktadır. İş bölümünün derinleşmesi, işçi avukatla yargılama sistemi arasına bir perde çekmektedir. Zaten bilinçli olarak halkın anlayamayacağı şekilde karmaşık kurgulanan sisteme avukatın da ulaşımı bu şekilde kısıtlanmaktadır. Avukat bu perdeleme nedeniyle yaptığı işin adalet kavramıyla bağını kuramamaya başlamakta ve herhangi bir teknik elemandan farksız hale gelmektedir.
İşçileşmenin Üçüncü Basamağı: Sınıf Bilinci
İşçileşmenin bir başka anlamı ve aynı zamanda basamağı da avukatların işçi olduklarını kabul ederek sınıflarına uygun bir tavır geliştirmeleridir. Kısacası işçi avukatların sınıf bilinci kazanmasıdır. Daha önce de bahsettiğimiz üzere işçileşmenin ilk basamağının neredeyse tamamlandığını, ikinci basamağının ise henüz gelişme aşamasında olduğunu söylemek mümkündür. Üçüncü basamak olan sınıf bilincinin kazanılması ise avukatlar açısından Türkiye’de neredeyse hiç başlamamış olan bir süreçtir. Bu basamakların bireyler açısından her zaman aynı sıralamayla gerçekleşmeyeceğini fakat genel şablonun diğer tüm iş kollarındaki gibi bu sıralamayla ortaya çıktığını da eklemek gerekir.
Son yıllarda istisnalarının artışı görülmekle birlikte beyaz yakalılarda da rastlanan işçiliği kabullenmeme refleksinin bir benzeri işçi avukatlarda da görülmektedir. Politik bilinci mavi yakalı işçilere göre daha yüksek olan beyaz yakalı işçiler, sınıf bilinci edinmeye şimdilik uzak görünmektedir. İşçi avukatlar da beyaz yakalı işçilerle aynı alışkanlıklar ve tercihlere yönelmektedir. Bu nedenle işçi avukatların sınıf bilinci kazanması aslında beyaz yakalı işçilerin sınıf bilinci kazanmasından bağımsız değildir. Ancak avukatların sınıf bilinci kazanması ile ilgili meseleler mesleğin kendine has şartlarıyla birlikte ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Avukatlığın toplumdaki algılanış biçimi, hak arama yollarına hakimiyetleri ve avukatların ağırlıklı siyasi yönelimleri de göz önünde tutulduğunda, beyaz yakalı çalışanların sınıf bilinci kazanmasında öncü rol oynayabilecek bir grupla karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkündür.
İşçileşmenin son basamağı olan sınıf bilincine erişmek diğer basamakların aksine işçilerin iradesine muhtaçtır. Bağlı çalışma ve iş bölümü konularında işçi avukatın iradesiyle durdurabileceği bir süreçten söz etmek pek mümkün değilken, sınıf bilinci kazanmak anlamında işçileşme gündeme geldiğinde irade büyük bir önem kazanmaktadır. Politik bilinci yüksek avukatların birçoğunda dahi sınıf bilincinin eksik olduğu aşikardır. Öyleyse işçi avukatların sınıf bilinci edinmesini engelleyen bazı etkenler bulunduğu açıktır.
Avukatların işçileşmesinde rıza üretim araçları diğer işkollarında olduğu gibi büyük rol oynamaktadır. Stajyer ve tecrübesiz avukatlara bir süre işçilik yaptıktan sonra kendi bürosunu açmanın en doğrusu olduğu hayali satılarak emek sömürüsüne rıza üretilmektedir. Bir diğer rıza üretim aracı da kimsenin neyi tarif ettiğini bilmediği ancak herkesin dilinde olan meslek ahlakıdır. Meslek ahlakının üzerindeki örtü çekildiğinde altından üstada yani patron avukata saygı ve sömürüye rıza ortaya çıkmakta, meslek ahlakı kavramının ilkelliği ve ikiyüzlülüğü ifşa olmaktadır. Rıza üretimini sağlayan başka bir kavram da meslektaşlıktır. Avukatların dillerinden düşürmediği bu kelime de işçi avukatın patron avukatla aynı sınıfa ait olduğu izlenimini uyandırarak sömürüyle avukat arasına bir perde daha çekmektedir. Oysaki bir fabrikada çalışan işçi ve fabrika sahibi ya da bir holdingde çalışan beyaz yakalı işçi ile CEO ne kadar meslektaşsa patron avukat ile işçi avukat da o kadar meslektaştır.
İşçileşme Dayanışmayı Gerektirir
Sonuç olarak sürecin bir kısmı henüz tamamlanmasa da avukatların işçileşmesi somut bir gerçektir. Bu sürecin geri döndürülmesi, yavaşlatılması ya da reforme edilmesi mümkün değildir. Böyle bir durumda yapılması gereken ve aslında yapılması zorunlu olan şey avukatların mücadele aygıtını, örgütünü yaratmaktır.
Avukatların halihazırda var olan örgütü baro kariyerist, yozlaşmış, patroncu ve korkak avukatların eline geçmiştir. İktidara muhalif olanlar da dahil olmak üzere baro yönetimlerinin işçi avukatların mücadelesini yürütme niyeti bulunmamaktadır. Yıllardır barolara yerleşen yoz yapının ele geçirilmesi ve dönüşümü de kısa vadede mümkün değildir, ancak uzun vadeli bir plan olabilir. İşçi avukatların sorunları bu kadar uzun süre bekleyebilecek sorunlar değildir. Kaldı ki baro hukuki sınırları ve kurumsal yapısıyla bu mücadeleyi yürütebilecek esnekliğe sahip olamaz.
İşçi avukatların kendilerinin kurduğu, kendilerinin yönettiği, sınıf temelli politika yürütülen dayanışma temelinde bir örgütlenmeye ihtiyacı olduğu açıktır. Bu örgütün inşası işçileşme sürecinin doğru okunması ile daha hızlı ve sağlam şekilde gerçekleştirilebilir. Avukatların işçileşme ve örgütlenme konularını gündemlerine alarak tartışmalarının gerekliliği önlerinde bir ihtiyaç ve görev olarak durmaktadır.
Yanıt Yazınız