Mayıs ayının başından buyana organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in açıklamaları ile ülkemizin gündemine neredeyse her gün başka bir ülkede olsa iktidar devirir denilen cinsten sansasyonel iddialar düşüyor. Kan donduran, tüyler ürperten, bu kadarda olmaz dedirten iddialar ülkemizde uzunca bir süredir hukuk ve adaletle ilgisi kalmayan bir çeteleşme ve mafyalaşma süreci yaşandığını gösteriyor. Her alanda kendisini farklı şekillerde dışa vuran bu süreç toplumsal davalarda adalet taleplerinin görmezden gelinmesi, yargının görüntüyü dahi kurtaramaması ve yargıya güvenin %20 lere kadar düşmesi şeklinde tezahür ediyor. Özellikle son yıllarda yaşanan facialarda ortaya konulan, hep birlikte yaşadığımız ve gördüğümüz yargı pratiği ise yukarıda kısaca değindiğimiz sürece paralel olarak yargıdan hukukun ve adaletin tasfiye edildiği, saraylıların, güçlülerin ve zenginlerin borusunun öttüğü bir sürecin istisna değil kural haline geldiğini gösteriyor.

Cezasızlık: Yargının İşçilere Tekmesi
Hukuk Ötesini takip edenler hatırlayacaktır geçtiğimiz ay Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamı olan Soma Maden Katliamı duruşması öncesinde dosya avukatlarından Av. Mürsel Ünder ile dava süreci hakkında röportaj yapmıştık. Röportaj boyunca göze çarpan en büyük gerçek ise işçi aileleri ve avukatlarının duyarlı kamuoyun desteği ile verdikleri onurlu mücadele olmasa yargılamanın bu aşamaya dahi gelmeyeceği idi.
Katliamın hemen ardından dönemin başbakanlık müşaviri tarafından işçilerin tekmelenmesi ve polis şiddeti ile başlayan süreç yargılama boyunca hukukun ve adaletin, bizzat adalet tesis etmesi beklenen devlet ve yargı eliyle tekmelenmesi ile devam etti.
Alp Gürkan hakkında işletmenin sahibi değilmiş gibi herhangi bir iddianame düzenlenmezken uzun yargılamalar sonunda dosyaya hakim yerel mahkeme heyeti ve Yargıtay 12. Ceza Dairesinin bir kısım üyelerinin HSK eliyle görevden alınması ile patronların cezalandırılması fiilen engellenmiş ve gelinen aşamada 301 madencinin katledildiği bir faciada bir tane bile tutuklu sanık bulunmuyor. Olası kastla bilinçli taksir arasındaki büyük fark 301 madenciyi katleden şirketin patronlarının hiç bir şey olmamış gibi yaşamaya devam etmesi, her biri oğul, baba, eş, amca, dayı ve arkadaşımız olarak yaşayan işçi kardeşlerimizin acılı ailelerinin ise adalet beklentisinin gerçekleşmemesi sonucunu doğurdu. O halde yeniden hep birlikte haykıralım Adalet, Adalet, Adalet!
Bana Muktedirler ve Patronlar Suç İşliyor Dedirtemezsiniz!
Süleyman Demirel siyaset hayatımıza kazandırdığı ve sağ siyasetinin iki yüzlü karakterini ortaya koyan sözünde “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz!” diyordu. Türkiye sağının en önemli figürlerinden biri olan Demirel’in mensubu olduğu siyasetin paramiliter ve kontra faaliyetlerine ilişkin kamuoyunda oluşan baskı ve sorulara bu şekilde yanıt vermesi belirli bir noktaya kadar anlaşılabilir elbette ki. Ancak özellikle son 15 yıllık süreç içinde yargının Demirel ile aynı noktaya gelmesi ise anlaşılmanın ötesinde ülkemiz açısından trajik bir durum. Hakkınızı aramak ve adaleti sağlamak için başvurduğunuz yargıya maalesef ulaşılamıyor. Uzun yıllara dayanan mücadeleler sonrasında hukuk alanında elde edilen kimi kazanımların ortadan kalkması, Patronlar – İktidar – Yargı arasındaki ilişkinin var olan dolayımlarını tamamıyla yitirmesi, yargının muktedirlere ve patronlara bu denli yanaşması ise mutlaka mücadele edilmesi gereken bir olgu olarak karşımızda duruyor.
Hepimizin bildiği gibi ülkemiz bir bütün olarak yağmaya açılmış durumda. İş gücümüz, kamu varlıklarımız, derelerimiz, madenlerimiz, ormanlarımız yani neyimiz varsa her şey ulusal ve uluslararası sermayenin önüne altın tepside sunulmuş bulunmaktadır. Bu yağmanın önünde engel oluşturabilecek her türlü engel ya ortadan kaldırılmakta yahut etkisizleştirilmektedir. Neoliberal politikalardan hukukun tümüyle devre dışı bırakıldığı sermayenin iktidar ile birlikte çeteleştiği ve mafyalaştığı, halkın her geçen gün ağır ve hızlı bir şekilde yoksullaştığı, pandemi ile birlikte sağlığa erişim hakkının fiilen ortadan kalktığı, bırakın açlık sınırının altında bir ücretle çalışmayı iş bulmanın bile çok büyük bir şans olduğu, Kod 29 ile on binlerce işçinin çeşitli bahanelerle işinden olduğu ve işsizlik ödeneğinden faydalanamadığı, iş cinayetlerinin adeta bir iç savaş manzarası yarattığı, insanlık onurunu ayaklar altına alan utanç verici bir süreçten geçiyoruz.
Toplumsal dava niteliğinde ki dava ve kamuoyunun gündemine oturmuş iddialar hakkında ortaya konulan yargı pratiğinin ise zamanın ruhuna uygun olduğunu, bir bütün olarak devlet aygıtının yerli ve yabancı sermaye ve patronlar dışında kalanları yuttaşdan dahi saymadığını açıkça gösteriyor.
Kısaca değinmek gerekirse Soma Maden Katliamı, Çorlu Tren Katliamı, Hendek Havai Fişek Patlaması Davalarına bakıldığında amaçlananın kanunları uygulamak ve yargılama yaparak suçluların cezalandırılması sağlamak olmadığı bilakis bu davalardaki sanıkları, yurttaşların ölümlerinden sorumlu olan kişileri aklamak yahut olabilecek en küçük cezalar ile kurtarmak ve hatta kimilerini hiçbir şekilde yargılamamak, adaleti sağlamak olmadığı açık bir şekilde anlaşılmıştır.
Bu tabloya 10 Ekim Gar Katliamı, Suruç Katliamı, Sivas Katliamı, Musa Orhan Nitelikli Cinsel Saldırı Davası, Jitem Davaları, Tahir Elçi Davası, Çhd Davasında yapılan avukat yargılamaları Metin Lokumcu ve Gezide katledilen yurttaşların katilleri hakkında yapılan yargılamalar, Rabia Naz ve Nadira Kadirova’nın ölümleri hakkında ortaya konan iddiaların takipsizlikle sonuçlandırılması, Selahattin Demirtaş hakkında Aihm ve Aym tarafından verilen hak ihlali kararlarının uygulanmaması ve burada sayamadığımız yüzlerce örneği de eklediğimizde yargının bize verdiği mesaj gayet açık; siz Bana Muktedirler ve Patronlar Suç İşliyor Dedirtemezsiniz!
O halde hep birlikte haykıralım Adalet, Adalet, Adalet!

Soma; Adalet Göçük Altında
Soma Maden Katliamı davasında sona yaklaşılıyor. Gözler 14 Haziran 2021 tarihinde yapılacak karar duruşmasına çevrilmiş durumda. Ancak 301 madencinin katledildiği davada tutuklu sanık yok. İlk günden itibaren yargılama sürecine müdahale edilen davada adalet göçük altında kalırken yargılamanın kaderini belirleyen müdahaleler ise kısaca şöyle;
- 2017 yılında 15. duruşmada savcının esas hakkında mütalaası ve dosyanın karara çıkması beklenirken savcı mütalaa vermek üzere ek süre talep etti,
- HSK kararnamesi ile dosyayı bilen Mahkeme Heyeti başka illere atandı, yeni savcı dosyayı inceleyemediğinden bahisle ek süre istedi,
- Elbistan – Çölolar kömür sahasında yaşanan 20 işçinin katledildiği iş cinayetinde sanıklara para cezası veren Elbistan Ağır Ceza Mahkemesi hakimi Salih Pehlivanoğlu soma Maden Katliamı davasını en başından beri yürüten heyet başkanı Aytaç Ballının yerine atandı.
- Yeni heyet dosyayı karara bağlayarak komik cezalara hükmetti ve İstinaf bu kararı onadı.
- Yargıtay 12. Ceza Dairesi yerel mahkemenin hukuksuz kararını bozdu. Sanıkların 301 kez olası kastla öldürme, 162 kez olası kastla yaralama suçlarından ceza verilmesi gerektiğine hükmetti. Ardından Ceza Dairesinin 3 üyesinin görev yeri değiştirildi. Eski Adalet Bakanı Kenan İpek, Hsk Genel Sekreteri Fuzuli Aydoğdu ve Ceza Ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Mustafa Yapıcı atandı. Akabinde yargıtay savcılarının itirazı üzerine 12. Ceza Dairesinin verdiği eski karar yeni üyelerin oyları ile bozuldu olası kast bilinçli taksir olarak değişti. Can Gürkan tahliye edildi. Karar bozulmasa idi sanıklar ölen her bir işçi içi en az 20 yıl cezaevinde kalacaktı.
- Katliamda sorumluluğu olan kamu görevlileri yargılanmasına izin verilmedi,
Not: Katliamdan sonra işçilerin maden sahalarında ki can güvenliği sağlayacak yaşam odası vb. tedbirlerin yasal zorunluluk haline getirilmesi yönündeki talepler, patronlar için maliyeti çok yükselteceği ve yatırım yapılmayacağı gibi türlü bahanelerle dikkate alınmadı.
Yanıt Yazınız