Röportaj: Av. Rozerin Seda Kip; LGBT + Bireylere Yönelik Saldırılar Nefret Suçu Kapsamındadır

Bilindiği üzere Onur Yürüyüşü, her yıl Haziran ayının sonlarında dünya genelinde kutlanan ve Stonewall ayaklanmasının yıl dönümünde gerçekleştirilen, LGBT+ bireyler ve LGBT+ bireylerin hak mücadelesine destek veren kişilerin katılımıyla gerçekleşen bir dizi etkinlikler ve törenler bütünüdür. Stonewall ayaklanması, LGBT + bireylerin hak mücadelesindeki direnişini resmileştiren bir ayaklanma olarak tarif edilebilir. Bu tarihler Türkiye’de de bir dizi etkinlikle ve törenle kutlanıyor. Ancak her yıl yürüyüşün yasaklanması, yaşanan orantısız polis şiddeti, panel ve film gösterimi gibi etkinlikler için dahi izin alma zorunluluğunun getirilmesi mutad uygulama haline gelmiş durumda. Son günlerde …… (Kadem) ve Diyanet İşleri Başkanlığının açıklamaları ile birlikte LGBT + bireylere yönelik anti demokratik uygulamaların artacağını gösteriyor.

Buna karşılık LGBT+ bireylerin uzun yıllara dayanan bir mücadelesi var ve bu mücadele hem toplumsal hem de hukuki alanda çeşitli kazanımlar elde ederek büyüyor. Hukuk Ötesi olarak bu sayımızda meslektaşımız Av. Rozerin Seda Kip ile kısaca LGBT+ bireylerin yaşadıkları sorunlar ve buna karşı hukuk alanında verilen mücadele ve kazanımlarını konuştuk.1

Av. Melike Öztürk: Rozerin hanım, son günlerde trans erkekleri yakından ilgilendiren bir karar verildi. Cerrahpaşa Tıp Fakültesince verilen ’ trans erkeklerin ameliyatlarının yapılmaması’’ yönündeki hukuksuz kararın iptaline yönelik yaptığınız başvuru İlk Derece İdare Mahkemesi’nce kabul edilmiş ve Bölge İdare Mhkemesi ve Danıştay tarafından onanmış ve çok önemli bir kazanım elde edilmiş oldu. Bize bu süreç hakkında bilgi verebilir misiniz ? Süreç nasıl işledi ve alınan kararı nasıl değerlendirirsiniz ?’’

Av. Rozerin Seda Kip: Cerrahpaşa Tıp Fakültesi tarafından alınan karar ile, trans erkeklerin ameliyatlarının yapılmadığı, ameliyat yapılıyor ise de ameliyat öncesi gerekli tetkik ve araştırmalar için sonrasında ise tıbbi müşehade altında tutulmalarına yönelik sorunlar olduğuna ilişkin duyumlar aldık. Daha önce bir trans erkek arkadaşımızın ameliyatına ilişkin bir davamız vardı, BİMER yolu ile önce İdare’ye bu husus soruldu. Bize gelen cevapta ‘’ trans erkek görünümünün diğer hastalar tarafından yadırgandığı, dolayısıyla aynı odada tutulmasının mümkün olmadığı ‘’ ‘’ fakültenin taşınma ihtimali olduğundan fazla hasta alamadıklarını ve yatılı hasta tutamadıklarını ‘’ belirttiler. Burada çok ciddi bir ayrım vardı. Sonuçta trans erkeklikte cinsiyet uyumu demek biyolojik olarak kadın olan kimliğin bedensel olarak da uyumunu sağlayacak bir operasyon sürecine yasal olarak başvurulması ve bireyin cinsiyet uyumlaştırma sürecine girmesi demektir. Trans erkeklik kadın bedenin erkek bedenine uyumlaştırılması demektir. O süreçte tam uyumlaştırma olmadığı için bireylerin görünümlerinin farklı olması çok doğal. Ancak bu farklılıklarından dolayı ayrımcılığa maruz kalmaları kabul edilemez. İşlemin iptali ve yürütmenin durdurulması talepli dava açtık. İlk derece mahkemesi yürütmeyi durdurma talebimizi ortada elzem bir durum olmadığı gerekçesi ile reddetti . Bu elbette moral bozucuydu fakat derhal duruşma günü tayin etti. Duruşmalı olması bizim için çok önemliydi. Fakat karşınızda 4 üyeli bir heyet var, 4 ü de erkek olan ve sizi anlayıp anlamadığından emin olamadığınız insanlar var. Anlatılan şeyleri ilk defa duymuş olmanın merakıyla kafalarının meşgul olduğunu ve anlamak için gerçekten çaba sarfettiklerini fark ettim. Dava dilekçemde Türk Medeni Kanunu (TMK) ‘nun 40. Maddesinin üzerinde durmuş ve idari işlem ile açıkça yasa hükmünün ihlal edildiğini iddia etmiştim. . Buna göre kişi cinsiyetini değiştirmek istiyorsa( ki bu yasanın tanımı, aktivistler bunu cinsiyet uyumu olarak tanımlıyor) önce Mahkemeye başvuracak izin için, daha sonra tam teşekküllü devlet hastanesine sevki sağlanacak ve ameliyat olacak, akabinde kimlik için tekrar mahkemeye başvuracak. Şartlarından biri bu. Bir ay sonra karar açıklandı ve davamızın kabulüne karar verdi mahkeme. Karar bir çok açıdan çok heyecan vericiydi. Birincisi oy birliği ile verilmiş bir karardı. İkinci olarak da yaşam hakkının korunması, özel hayatın korunmasına ilişkin Sözleşme hükümlerine atıfta bulunulmuş, Anayasa’ya, hasta ayrımcılığı yapılmaması gibi konulara vurgu yapılmış ve oldukça ayrıntılı bir karar ortaya çıkmıştı. Bu sırada durdurulmuş olan ameliyatlar yeniden yapılmaya başlanmıştı dava devam ederken. İstinaf da İdare’nin kararını yersiz bulduğundan tartışmaya dahi gerek görmedi. Yine Danıştay’ da temyiz edilemeyecek türden bir karar olduğunu vurguladı ve yerel Mahkemenin kararını onadı. Bu çok önemli bir kazanım. Bu şu demek: Trans kadın ya da erkek bu sürece girdiğinde tam teşekküllü devlet hastaneleri bu ameliyatları yapmak zorundadır ya da yapamıyor ise yer göstermelidir. ‘’

Av. Melike Öztürk: Bilmeyenler açısından MK md. 40’ı biraz açabilir miyiz ? Aktivistlerin cinsiyet uyumu Yasa’nın cinsiyet değiştirme adıyla düzenlediği bu maddeye göre nedir koşullar ? Ne tür hak ihlallerine yol açıyor ?’’

Av. Rozerin Seda Kip: Bu madde Medeni Kanun’da daha önce de vardı fakat 1989 yılından sonra değişikliğe uğradı. Öncesine göre daha ağırlaştırılmış bir madde, aslında iki parçalı. İlkinde der ki cinsiyetini değiştirecek kişi önce mahkemeden izin alacak. İkinci kısmında ise nüfus kaydının düzeltilmesi gündeme gelecek. Mahkemeden izin için gereken koşullar, +18 yaşında olma, evli olmama, üreme yeteneğinden sürekli yoksun olma ve tam teşekküllü devlet hastanesinden alınacak bir rapor. 4 koşul yerine getirildiği takdirde, ilk kısım halledilmiş oluyor, akabinde kişinin seçtiği isim vs belirleniyor ve ikinci kısma geçiliyor. +18 kıstası belki tartışılabilir, neticede rüşt yaşı ve bir çok açıdan bu şartın varlığı daha iyi gibi gözükebilir. Ancak evli olmama ve üreme yeteneğinden yoksun olma kıstasları çok ağır gerçekten. Çünkü evli olan, çocukları olan translar var. Bu kişilerin kesinlikle boşanmaları gerekiyor örneğin. Bu da milli ahlak, kamu ahlakı, çocuğun ruh sağlığı konusunda önem alınması gibi sebeplere dayandırılıyor. Mesela bu kişiler boşanmaları halinde velayet alamıyorlar, boşanma süreçlerinde tazminata mahkum edilebiliyorlar . Üreme yeteneğinden sürekli yoksun olma bu koşulların en ağırı. Şöyle ki bu aslında bahsi geçen ameliyatların yapılması. Zaten ameliyat öncesi bireyler hormon tedavisi görüyorlar ve geçici olarak üreme yeteneğinden yoksun kalıyorlar, ancak tedavi bittiğinde üreme kabiliyetleri aktive olabiliyor. Ancak mahkeme sürekli biçimde yoksunluktan kastı o ameliyatın yapılması, e bu da açıkça vücut bütünlüğünü ihlal ediyor. Ancak yasada bir koşul olarak karşımızda duruyor. Diğer ülkelerle karşılaştırdığınız zaman bir çok Avrupa ülkesinde böyle bir ameliyat zorunluluğu yok, yasal yola başvurma zorunluluğu yok, beyanla nüfus müdürlüklerine başvurarak kimliğinizi değiştirebiliyorsunuz. Tabi onların da belli koşulları var ancak hukuki bir sürece girmeye gerek yok.

Koşullar bu kadar ağır olmasına rağmen, üreme yeteneğinden yoksunluk meselesini Mahkemeye taşırken aydınlatmaya çalışıyoruz. 1 -1.5 yıllık hastane sürecinde zaten üreme yeteneğinden yoksun kalıyor kişiler, raporlar da geçici yoksun olarak veriliyor. Bazı mahkemeler bu ibareyi görünce davayı reddebiliyor. Ama bazı Yargıçlar için bu ibareyi taşıyan raporlar yeterli oluyor. Bir bakıma Yargıçların insafına kalmış oluyoruz.

Av. Melike Öztürk:Maddenin Anayasa’ya aykırılığı konusunda bir dava var mı açılmış ya da açılması planlanan ?’’

Av. Rozerin Seda Kip: Daha önce Yasa maddesinin Anayasaya aykırılığı konusunda yapılmış bir başvuru var. Av. Sinem Hun açmıştı bu davayı, biz de destek vermiştik , halen derdest olduğunu tahmin ediyorum.

Av. Melike Öztürk: Haziran ayında Onur Haftası vardı malum, Diyanet Ve Kadem ‘ den arka arkaya açıklamalar geldi, bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz ? Bu öfkenin sebebi ne olabilir? Bu alanda elde edilmiş kazanımları nasıl etkiliyor uzun vadede ? ‘’

Av. Rozerin Seda Kip: Bu başlı başına LGBT varoluşunu reddetme değil aslında bana kalırsa. Kişiye ait tüm hak ve özgürlükler rahatsız ediyor bazılarını. LGBT + bireyler açısından da olayı tamamen dini referanslara dayandırıyorlar. 2013’te çok güzel şeyler yaşamıştık mesela. Özgür son Onur Yürüyüşü olmuştu sanıyorum. Özgürlük ve hak talebi, anayasal eşitlik ve adil yargılanma hakkı taleplerinin ciddi şekilde yükseldiğini, bu taleplerin sonuçlarının yavaş yavaş doğmaya başladığını, insanların kişi hak ve özgürlerini çok önemsediğini görmüş olduk.

Bu açıklamaları da yine kişi bazında değerlendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Yine bu tepkilerin üzerinde çok düşünülerek verilen tepkiler olmadığını düşünüyorum.Şöyle ki, tüm dünyada, insanın kendisine sorduğunda dahi dürüst olamayabildiği , en gizemli ve sırlı alan cinsellik. Dokunulmaz ve mahrem bir alan. Bu dinle, sosyal politikalarla ya da siyasetle de çatışabilecek bir alan. Siyasiler ya da diğerleri için korkunun sebebi varoluşun toplum nazarında kabul edilmesi sanıyorum . Zira bu ayrılıklar ayna aslında, o aynaya bakmaktan çekiniyorlar. Korkularından biri toplumun nereye gideceği korkusu. Aslında bir yere gideceği yok bu korkunun aşılması lazım.

Kazanımlar elbette var, az önce bahsettiğim karar bunlardan biriydi. Yine 2015 yılında Grevio görüşmeleri olmuştu, bu alanda çalışma yürüten aktivistler tarafından, LGBT + bireylerin, İstanbul Sözleşmesi’nin dışında bırakılamayacağı yüksek sesle dile getirilmişti Bunun sonucunda sözleşmeye cinsel yönelim kavramı girmiş oldu, ve 6284 Sayılı Yasa’da LGBT+ bireyler içinde korumalar mevcut hale geldi. Böyle güzel şeyler olurken, bir taraftan diğerleri de kendilerince önlem almaya çalışıyorlar.Bunlar sadece Haziran ayında ortaya çıkıyorlar. Bu tepkileri veren kişileri biz bu ayda 2 hafta boyunca yapılan etkinliklere katılmalarını tavsiye ediyoruz. Gelmedikleri gibi, film gösterimlerini yasaklıyorlar, en ufak bir toplantı için izin alınması gerektiğine karar veriyorlar vs. Yürüyüş mesela onlar açısından korkunç bir görünüm. En son yürüyüş öncesi Valiliğin bize izin vermeme gerekçesi, ‘’Halk LGBT+ görünümünden hoşlanmıyor’’ olmuştu mesela. Sonra bireysel, toplumu da temsil etmeyen tipler ortaya çıkıyor, hakaretler tehditler savuruyorlar. Bunlara karşı da hak mücadelesi yürütüyoruz ve sonuçlarını alıyoruz. Geçen yıl yaşanan bir olayda örneğin fail, hakaretten, tehditten ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçlarından ceza almıştı. Yine muhafazakar anakım medyanın çok ciddi saldırılarına maruz kalıyoruz, bu gerçekten toplum tabanında öfkeye yol açıyor. Bu söyleyeceğim şey belki tartışılabilir ama ben insanların kötü olabileceğine, birbirinden nefret edeceğine inanmıyorum. İnsanlar tüm farklılıklarına rağmen birlikte yaşayabilirlerken, iktidarın, ana akım medyanın söylemleri yaratıyor bu öfkeyi ve yönlendirmesini kolaylaştırıyor. Ve ortaya nefret suçu dediğimiz suçlar ortaya çıkıyor.

Yukarıda topluma bir ayna tutulmasından bahsetmiştim, burada şuna özellikle değinmek gerekiyor. Türkiye’de nefret cinayetine maruz kalan transların faillerinin bir çoğu eşcinsel erkekler. Patriyarka içinde büyümüş, heteroseksüel olduğunu iddia eden , ancak kendini kabul edememe halinde olan kimseler. Nefretin sebebi de bu aslında, benzeme korkusu ya da aynı olmak gerçeği. Bu sadece LGBT + bireylere işlenen nefret suçları bakımından değil, nefret suçlarının özünde olan bir şey bir taraftan. Fobileri ortadan kaldıramayız ama kanun neden var, bu tip şeylerin sınırlandırılması, bireylerin hak ve özgürlüklerinin asgari de olsa güvenceye alınması için.

Av. Melike Öztürk: Nefret Suçları’nın şuanda Yasa’da bu adla açıkça düzenlenmediğini biliyoruz. Var mı bu aşamada bir çalışma ?

Av. Rozerin Seda Kip: Nefret suçları ayrı bir başlık altında Ceza Kanunu’nda henüz yok, Anayasal düzlemde de öngörülmüş değil. Olsa elbette ki çok iyi olacak. Eskiden nefret suçu çalışmaları yapıldı, çalıştaylar paneller yapmıştık örneğin. Ama ülke gündemi o kadar karışık ki bu çalışmalar geri plana düştü. Şuan 6284 Sayılı Yasa’nın kaldırılmasını tartışma aşamasına kadar geldi olay. Fakat yine de bu alanda yapılan çalışmaları takip eden, yasa tasarıları düzenleyen ve takipçisi olan milletvekillerimiz var elbette. Bu anlamda nefret suçunun tanımlanması ve kavramsallaştırılmasını önemsiyoruz. Nefret suçu nedir, unsurları nelerdir, faili ve mağduru kimdir bunları sıfırdan belirlemek gerekiyor. Biz şöyle tanımlıyoruz, bir kişinin bir başkasına karşı sistematik olarak bilincinde ürettiği o kişinin yaşına, etnik kimliğine ,cinsel yönelimine ( ayrımcılığa maruz kalan başka kesimlerden bireyler de olabilir elbette) yönelik nefret ile o kişinin ortadan kalkmasını yok olmasını isteme ve bunu dile getirme nefret söylemi, bunu gerçekleştirmek için o kişiyle temas kurmak ve bu şekilde eylemi işlemek nefret suçu. Acı çektirerek, planlayarak yapmak.

Burada özellikle öldürme vakalarında, henüz nefret suçu yasada yer almadığı için ağırlaştırılmış ceza almaları yönünde taleplerimiz oluyor. Çünkü bu cinayetler demin de dediğimiz gibi canavarca hisle ve tasarlanarak işleniyor. Bir LGBT+ birey 25, 30 yerinden bıçaklanıyor, defalarca tecavüz ediliyor, kafası koparılıyor ya da yakılıyor. Bu davalardaki savunmalar da çok birbirine benziyor. Cezasızlığın göründüğü bir alan var ve bunu kullanmaya çalışıyorlar: ‘’ Kadın sandım erkek çıktı’’ ‘’ Ters ilişki teklif etti ‘’ gibi şablon savunmalar. Bunun hiçbir hafifletici nedenle ödüllendirilmesi söz konu olamaz diyoruz. Son dönemde verilen kararlarda da ciddi bir iyileşme görüyoruz artık bu savunmalar cezasızlığa kapı aralamıyor. Bir çok vakada ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılıyorlar. Aslında Mahkemelerin verdikleri kararların gerekçeleri çok önemli ama şuan ‘’ cinsel kimliği nedeniyle ‘’‘’cinsel yönelim sebebiyle’’ ya da ‘’ nefret saiki’’ ile ibaresininin kullanılmaya cesaret edildiğini pek göremiyoruz. İstisna bir olay Diyarbakır’da yaşanmıştı. Bir dosyada, babası ve amcaları tarafından öldürülerek hastane bahçesine atılan Rojhin Çiçek davasında mesela, Cumhuriyet Savcısı bir kadındı ve mütalaasında ‘’ cinsel yönelim sebebiyle öldürme’’ ibaresine yer vermişti, bu çok kıymetliydi. Netice olarak olumlu gelişmelerin olduğunu düşünüyorum. Bu alanda uzun yıllar çalışmış biri olarak çok iyi işler yaptığımızı, kazanımlar elde ettiğimizi düşünüyorum ve onur duyuyorum açıkçası.

Av. Melike Öztürk: Rozerin hanım bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz.

Av. Rozerin Seda Kip: Bende sizlere teşekkür ediyorum.

1 Meslektaşımız Av. Rozerin Seda Kip yaklaşık 7 yıl boyunca, 2018 yılı Ekim ayına kadar SPoD ( Sosyal Politikalar , Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği) yönetim kurulu üyeliği görevini yürütürken aynı dernekte hukuk konsültasyonu ( danışmanlık ve gönüllü dava vekilliği ) yaptı.

Yanıt Yazınız

Your email address will not be published.