Değerli hocalarımız Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Ana Bilim Dalından Dr. Melike Belkıs Aydın ile Ceza ve Ceza Muhakemesi Ana Bilim Dalından Dr. Barış Işık, Anadolu Üniversitesi “Hukuk” Fakültesi’nde dekan vekili Prof. Dr. Hüseyin Özcan aynı zamanda bölüm başkanı sıfatı ile çift oy kullanarak akademisyenlerin işlerine bilgileri dışında, tebligat yapılmadan hukuksuz bir şekilde son verilmişti. Gerekçeler ise adalet için mücadele edecek hukukçular yetiştirmesi beklenen hukuk fakültesinde hukuksuzluğun geldiği nokta bakımından çok çarpıcı. Hocalarımızın, baronun sempozyumuna katılmak, ihraç edilen öğretim görevlileri ile görüşmek, sendikal faaliyetleri sosyal medyadan paylaşmak ve toplumsal cinsiyet eşitliği çalışması yapmak vb gibi anayasa ile güvence altına alınan çeşitli faaliyetleri gerekçe gösterilerek işlerine son verilmesi iktidarın emir eri haline gelen bir kısım sözde dekan ve rektörün akademide yarattığı tahribat ve çürümenin ayyuka çıktığını, tuzun koktuğunu gösteriyor.
Ancak biliyoruz ki yaşanan bu süreç Barış İçin Akademisyenler örneğinde olduğu gibi her alanda mücadele ve dayanışma ile tersine çevrilebilir. Bugüne kadar olduğu gibi iktidarın rektörlerinin dekanlarının karşısında haksızlığa uğrayan ve hukuksuz bir şekilde amfilerinden uzaklaştırılan hocalarımızı demokratik kamuoyu yalnız bırakmayacak ve her zaman onlarla dayanışacaktır. Bu vesile ile değerli hocalarımız ile yaşanan süreci ve uğradıkları hukuksuzluk üzerine konuştuk.
Ahmet Yiğit: İlk olarak sizden hak gaspına uğradığınız bu süreci anlatmanızı isteyeceğim. Özel olarak; bianet.org’dan Ruken Tuncel’e verdiğiniz bir röportajda dekanın rektörü sorumlu gösterdiğini söylemişsiniz, ayrıca dekanın çift imza skandalı da var, yaşananların bu kısmını biraz ayrıntılandırır mısınız?

Dr. Barış Işık: Süreci şu şekilde özetleyebiliriz: Hem rektörlük hem de dekanlık düzeyinde yakın süre önce dışarıdan gelip yönetimi ele alan kadrolar “kendinden olmayan tüm bilim insanlarına karşı bir temizlik hareketine başlattılar”. Anlayabildiğimiz kadarıyla bu kadrolar birbirine sormadan iş yapmayan kişiler. Bu nedenle sorumluluğu dekanlık ve rektörlük düzeyinde ayırmak mümkün değil. Kısacası ortada bilimsel bir soykırım var. Tüm bu söylediklerim ne yazık ki hukuki ifadeler değil. Bir hukukçu olarak Size hukuki gerekçeler sunmak isterdim, ne yazık ki “hukuksuzluğun hukuk haine getirilmeye çalışıldığı” bir süreçten bahsediyoruz. Süreçte yaşadığımız mobbing de cabası.
İşin görünen hukuki kısmı ise her sene yenilenen atamalarımızın bu sene yenilenmemiş olması. Kamuoyunda bilinen biçimiyle sözleşmemizin yenilenmemesi söz konusu. Atama yenileme formunda anabilimim dalı başkanı, bölüm başkanı ve dekanın imzasının bulunması gerekiyor. Bunlardan anabilim dalı başkanlarımız olumlu görüş yazarken kendisi hem tüm bölüm başkanı hem de dekan vekili olan ve henüz 7 ay önce Fakültemizde göreve başlayan Sayın Prof. Dr. Hüseyin Özcan olumsuz görüş bildirdi. Yani 7 yıllık anabilim dalı başkanlarımızın bize ihtiyaçları olduklarını söylerken, 7 aylık dekan çift imza yetkisiyle bizi işimizden etti. Bu tek taraflı, keyfi ve kaba gücün kullanıldığı bir süreç.
Dr. Melike Belkıs Aydın: Hukukun tamamen araçsallaştırılmasına ilişkin bence bir tür örnek bu yaşananlar. İrili ufaklı bugünümüzün her alanında. Oysa hukukun birincil vaadi herkesi eşit derecede bağlayıcı olmasıydı.
Ahmet Yiğit: Aslında, görevden uzaklaştırılmanıza ilişkin aldığınız cevaplar bir bakıma neden bu hukuksuzluğa maruz kaldığınızı gösteriyor. Rica etsem emekçisi olduğunuz ve aslında yaşananların sebebi olan çalışmalarınızı biraz anlatır mısınız? Bunların görevden uzaklaştırılmanızla ilgisi nedir?
Dr. Barış Işık: Kendi adıma şu yada bu çalışmam diye somutlamakta zorlanıyorum. Ortada kişisel hırs, sendikal, siyasi birçok saik var. Hepsi iç içe geçmiş. Bilim diye bir kaygı yok. Bilimsel çalışmalarım sadece atılmama gerekçe olmuş. Mesela 10 Ekim Davası Avukat Komisyonu ve Ankara Barosu’nun ortaklaşa düzenlediği “İnsanlığa Karşı Suçlar ve IŞİD Katliamları” başlıklı sempozyumda oturum başkanı olmam onlara göre akademisyenliğe yakışmayan bir davranış. Benim işim zaten bilimsel etkinliklere katılmak. Bunun dışında sendikal faaliyetler kapsamında katılığım etkinlikler de suç sayılmış. Hukuken bunları anlamak mümkün değil.
Dr. Melike Belkıs Aydın: İhraç edilmiş olan öğretim elemanlarıyla görünmekten, sosyal medya paylaşımı yapmaktan, onlarla görüşmeyi sürdürmekten vazgeçmemiş ve bu vazgeçmeyişimi de göstermekten çekinmemek olarak özetleyebilirim sebeplerimi. Oysa sizin kimlerle görüşüp görüşmeyeceğinize, dahası da bu görüşmelerinizi göstermekten çekinip çekinmeyeceğinize iktidarlar karar vermek istiyor. Benim ahlakım güçlünün sınırlarını çizeceği bir davranışlar bütününü reddediyor. Gerisi safsata.
Ahmet Yiğit: Hukuki ve adli sürecin son durumuna dair biraz bilgi verir misiniz?
Dr. Barış Işık: Atılmadan önce hakkımızda idari soruşturma açılmış ve bu soruşturmada birden fazla terör örgütüne üye olduğumuz, yüz kızartıcı fiillerde bulunduğumuz iddia edilmiş. Yapılmış, edilmiş diyorum çünkü atıldığımız sırada böyle bir soruşturmadan haberimiz dahi yoktu. Zaten soruşturmalar atama dönemimizden bir ay önce açılmış. Ama o soruşturma atılmamıza gerekçe yapıldı. Yani atmaya kılıf hazırlanmaya çalışılmış. Soruşturmada da bir akademisyenin görev ve sorumlukları kapsamındaki fiiller var. Atıldıktan sonra zahmet edip bizi soruşturma için savunmaya davet ettiler. Savunmalarımızı verdik. Tabii ki diğer yandan atamanın yenilenmemesi işlemine karşı idari yargıda iptal davası açtık. Davada duayen idare hukuku hocalarımız bize gönüllü destek sundular, mütalaalar hazırladılar. Buradan onlara da şükran duygularımızı iletelim.
Ahmet Yiğit: Geçtiğimiz şubat ayında fakültenin idari kadrosunun büyük kısmı adeta zembille indi ve bu yeni görevlendirmelerin tesadüfi olduğunu söylemek zor. Bunun akademideki ‘tektipleştirme’yle alakası olduğunu düşünüyorum. Sizin görüşleriniz neler?
Dr. Barış Işık: Haklısınız. Bu tek olan tipin niteliği de önemli. Sadece siyasi ve sendikal bir biat istenmiyor. İnsan olarak da yöneticilerin kişisel egolarına boyun eğmemiz isteniyor. Yalakalık, yanlışa ve haksızlığa karşı sessiz kalmak ve hatta alkışlamak. Bizim gibi topluma karşı bilimsel sorumluğu olan bilim insanları için bu kabul edilemezdi. Biz de etmedik zaten ve atıldıkJ
Dr. Melike Belkıs Aydın: Akademi de her alandaki çürümeden payını alacak elbette.
Ahmet Yiğit: Biraz sizin de başınıza gelen şu kokteyl örgüt davalarına yoğunlaşmak istiyorum. Görüldüğü kadarıyla terör yaftası adeta iktidarın, halkı, deyim yerindeyse sıraya getirmek için kullandığı bir sopa haline gelmiş. Bunu aşmanın yolu nedir? Salt hukuk mücadelesi vermek yeter mi?
Dr. Barış Işık: Birden fazla terör örgütüne üye olmak ilginç ve komik bir iddia. Bir ceza hukukçusu için bu durum teknik ceza hukuku anlamında daha trajikomik hale geliyor. Sayın soruşturmacıya da ifade ettim. Ben aynı anda birden fazla terör örgütüne üyeysem ya devlet ajanıyımdır ya da örgüt içi infaza kurban gitmem gerekir. Her iki halde de soruşturma konusuz kalır. Diğer yanda bu kadar ciddi bir iddiayı temellendirme ihtiyacının dahi duyulmaması üzerinde durulması gereken ayrı bir husus. Hakkımda bir ceza soruşturma yok, ki zaten olması mümkün değil. Biz işimizi layıkıyla yapmaya çalışan hukukçularız. Kısacası ortada iddia olarak büyük büyük laflar söyleyip çamur atma durumu söz konusu. Birine terörist demeniz o kişiyi toplumda zor duruma sokmak ve savunmaya itmek için yeterli diye düşünülüyor. Ne yazık ki bunun kısmen gerçekliği var. Mesela komşular niye atıldın diye sorunca ne diyeceğimi şaşırıyorum, tebessüm etmekle yetiniyorum. Ama bizim olayımızda özellikle hocalarımızın, meslek örgütlerimizin, basının desteği bu çabayı boşa düşürdü. 30 Baro, 21 Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi hocası, Türk Ceza Hukuku Derneği bizim için basın açıklamaları yaptılar. Sayın Prof. Dr. Kemal Gözler hocamız “Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde neler oluyor?” başlıklı bir makale yazdı. Meclis’te hakkımızda soru önergeleri verildi. Bu anlamda hak arama mücadelesinin salt hukuki bir mesele olmadığını bu süreçte daha yakından gördük. Ama haklı olmanız şartıyla. Biz haklıyız ve haklılığımız tüm kesimler bakımından kabul ve destek gördü. http://www.anayasa.gen.tr/anadolu-hukuk.htm
Dr. Melike Belkıs Aydın: Terör bir sözcük ve kavram olarak meşruiyetini kendi içinde otomatik olarak yitirmiş bir kavram. Bir terör eylemini meşru göremezsiniz, bu yüzden de daha ilk akla düşüldüğü andan itibaren iktidar kendi ötekilerini terörist olarak adlandırmak, bu sayede de daha doğuştan haksız ve itibarsız kılmak istiyor. Bu yüzden de içi kir dolu bir kavramı, kendisine biat etmeyenleri ve korkmayanları lekelemek için kullanmakla tehdit edebiliyor. Ama kodlar ve kavramlar kazananların onları istedikleri gibi tanımlanlarına ve eğip bükmelerine müsaade etmez. Tabi genel algı bir tek düzeyde işlemez, iktidar ortalama algının içeriğini belirleyebilir. Ama suyun üstünde kalan ortalamanın da üstünde kalandır.
Somut olarak söyleyecek olursam da benim de iktidarın terör örgütü ilan ettiği geniş bir yelpazeyi bana da sunmuşlar. Bu konuda pek bonkörler sağ olsunlar ama gülünçler gerçekten.
Ahmet Yiğit: Son dönemlerde de okulun içinde çok sıkı güvenlik önlemleriyle karşılaşıyoruz. Tabi geçmişte polis akademilerinde görev almış, 2018’de de Anadolu Üniversitesi’ne atanan rektörün sorumluluğunu görmezden gelemeyiz. Ancak, Anadolu Üniversitesi’ndeki bu uygulamaların istisna olduğunu söylemek mümkün değil. Geldiğimiz noktada üniversitelerin durumunu nasıl görüyorsunuz? Söz konusu uygulamalarla toplumun hayatında son derece dinamik olması gereken üniversitelerin izole edilmesinin sonuçları neler olur?
Dr. Barış Işık: Üniversiteler cezaevleri olur. Kimse gerçek düşüncesini açıklayamaz. Akademisyenler memur, öğrenciler niteliksiz müşteriler olur. Nitelikli ve bilimsel bir üretim olmaz. Ama en önemlisi Açıköğretim Fakültesi’nden gelen döner sermaye gelirini paylaşan ufak bir azınlık dışında herkes mutsuz olur. Bu mutlu azınlığa da bilim insanı denmez.
Dr. Melike Belkıs Aydın: Üniversitelerin kişiliksizleştirilmesi uzun süredir devam ediyordu zaten. Uzun bir çalışmanın güncel adımları.
Ahmet Yiğit: Esasında, bu soruyu bir önceki soruya dahil edebiliriz ama hem sorunun hem cevabın niteliği gereği ayrı sorma gereği duydum. Ülkece eğitim standartlarımız da akademimiz de ortada, içinde bulunduğumuz bu durumdan nasıl çıkabiliriz?
Dr. Barış Işık: Ben de bir önceki sorunun bir devamı olarak cevap vereyim. Üniversitelerde akademisyenler mutsuz. Çoğu bir zamanlar sevdikleri mesleği sırf evlerine ekmek götürmek için yapıyor. Bu durumdan çıkmanın yolu akademik yaşama ilişkin evrensel ilkelere sayı duymaktır. Bilimsel, laik, doğa ve toplum yararına bir üniversite anlayışına sahip olmaktır. Bu anlayışı duruşumuz ve bilimsel çalışmalarımızla hakim hale getirmeye çalışmalıyız.
Dr. Melike Belkıs Aydın: Bir bütünsel sorunun semptomları akademide elbette, bütün bir dünya çürürken akademinin temiz kalması olası değildi. Meslekleri sevdiğiniz için cukkama bakayımcılıkla yaparsanız, kariyerist kaygılarla gelinecek hal bundan fazlası olamaz.
Ahmet Yiğit: Memleketin her yerinde ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ bildirisini imzalayan sayısız hocamız yıllardır hakları için mücadele veriyorlardı. Yakın zamanda da sırayla beraat almaya başladılar. Ancak henüz bir hak iadesi söz konusu değil. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dr. Barış Işık: Hakkımızda açılan soruşturmanın gerekçelerinden biri de bu bildiriye imza attıkları için KHK ile işinden atılan meslektaşlarımızla “kamu görevlisinden beklenmeyecek ölçüde” görüşmemizmiş. Bu “kamu görevlisinden beklenmeyecek ölçüde “ ibaresi ısrarımız sonucunda tarafımıza verilen soruşturma evrakında yani hukuki olduğu iddia edilen bir metinde geçiyor. Bildiriyi imzalayan meslektaşlarımız üzerinden yaratılan düşmanlaştırmanın geldiği noktayı anlamak için ibretlik. Bu düşmanlaştırma ne hukukidir ne de bilimsel anlamda etiktir. Meslektaşlarımızın düşünce ve akademik özgürlüklerinin gereğini yapmışlardır. Buna saygı duyulması ve biran önce işlerine iadesi gerekir. Hukuk bunun gerektirir.
Dr. Melike Belkıs Aydın: Bir değerlendirmek yapmak yerine umduğumu ve olması gerekeni söyleyeyim, artık görevlere iadeler başlamalı elbette.
Ahmet Yiğit: Kariyerciliğin ve gelecek kaygılarının hat safhada olduğu böyle bir dönemde bilhassa hukukçular bakımından ama geniş anlamda toplum olarak hak gasplarının ve her türlü hukuksuz uygulamanın kanıksanmasının sebebi nedir? Herkes kariyer peşinde koşarken nasıl oluyor da bunun baltalanmasına ses çıkarmıyoruz? Mağduriyet yaşamamak için aktif muhalif olmamak yeterli midir yoksa iktidarı desteklememek hedef tahtasına konulmak için yeterli midir?
Dr. Barış Işık: Şu an Anadolu Üniversitesinde aktif muhalif olmayan hatta muhalif dahi olmayan birçok insan mobbinge uğruyor. Tabi kime göre ve neye göre muhalif kategorisine sokulur o da ayrı bir soru. Hukuk Fakültesinde “bu iş hukuksuz demek” dahi işten atılmak için yeterli. Halbuki haksıza haksız demek bir hukukçunun varlık sebebidir. Ama bilim insanları korkutuldu, sindirildi, itibarsızlaştırıldı. Bu koşullarda “çok para kazanayım da bari çocuklarım güzel bir gelecek yaşasın” düşüncesi yaygınlaştı. Tabii ki akademik ego ve rekabet işin bir diğer yanı. Dekanlığa yakın durarak parsayı toplayan, kişiliğinden ödün veren, bizim gibilerin üzerine basarak kariyer basamaklarını tırmanmaya çalışanlar da var. Tüm bu olgular akademiyi çürütüyor. Tepkiyi içinde yaşayan bir sessizliği beraberinde getiriyor.
Dr. Melike Belkıs Aydın: İlla ki ideolojik bir kimlik gerekmiyor bir haksızlığın haksızlık olduğunu söylemek için. Bence istenen tam da bu, insanları haksızlığın adını koymaktan çekinecek hale getirebilmek
Ahmet Yiğit: Kariyer demişken, sanıyorum iyi bir kariyer istemenin mahsuru yoktur ama bu alanda faal derneklere, kulüplere ve öğrenci topluluklarına bakınca görüyoruz ki kendi camialarından ün sahibi kişilerin getirildiği ve tabiri caizse umut tacirliği yaptığı konuşmaları asli unsur olarak görüyorlar. Sizce kariyerci hedefler ne gibi bir eksende yürütülmeli?
Dr. Barış Işık: Kariyer lafı bana hep itici gelmiştir. Ama illa kullanacaksam ben bu ifadeyi kendime ve çevreme daha çok yararlı hale gelecek kademeye ulaşmak olarak tanımlarım.
Dr. Melike Belkıs Aydın: Bence kariyerizm çağın belası. Kariyer sözcüğünü ve ondan türetilen herhangi bir sözüğü olumlu anlamda kullanmam olanaklı değil.
Ahmet Yiğit: Yıllardır akademinin içindesiniz, hukuk eğitiminde herkesin diline pelesenk olmuş birtakım problemler her daim konuşulur. Sizin gördüğünüz bu problemler nelerdir? Eğitimin yanı sıra hukukçu adaylarının profili de sosyal medya başta olmak üzere kanımca haklı sebeplerle gündem oluyor. Nasıl bir profil edinmemiz gerekir?
Dr. Barış Işık: Atılmadan iki gün önce girdiğim derste “çocuklar benim vermeye çalışacağım şey ileride bir hukuki meseleyle karşılaştığınız dürüst ve namuslu davranmanızı sağlamaktır” demiştim. Bence hukuk eğitiminin ezberciliği, pratikten kopukluğu vb. yanında en büyük problem mezun olduktan sonra meslek sahibi olmanın liyakata değil belirli bir siyasal düşünceye yakınlığa veya torpile yani hukuksuzluğa dayandığının öğrencilerce bilinmesi. Bunu kırmaya çalışsanız da gerçek ne yazık ki bu. Ne yazık ki “işini bilen, adamını bulan hukukçular yetişiyor”.
Dr. Melike Belkıs Aydın: Hakikatin peşinde olursak çaktırmadan da olsa iyi şeyler yaptığımızı görürüz. Fakat hata elbette hukukçu ya da değil hepimizin yapacağı bir şey. Tek olması gereken geriye dönüp bakarken bu yaptığım içime siniyor mu sorusunu evet diye yanıtlayabilmek.
Ahmet Yiğit: Peki hukuk kariyerinin geldiği noktalar hakkında düşündükleriniz neler? Büyük nicelik ve doğal sonucu olan düşük ücret, düşük nitelik, bunların yanı sıra özellikle devlet kademelerinde sıkı kadrolaşma ve türlü türlü açmazla karşı karşıyayız. Yargı reformu paketinin hukuk eğitimi ve mesleğe giriş hususundaki düzenlemeleri sizin için ne ifade ediyor?
Dr. Barış Işık: Bir önceki sorunun cevabını vermeden yaptığımız düzenlemeler hayatta karşılık bulmaz. Temel soru şu: “Mesleğe girişte liyakatı mı torpili mi esas alacağız?”. Bir ceza hukukçusu olarak ceza hukuku mevzuatında ciddi sorunlar görmüyorum. Sorun uygulamada. Birilerinin referansıyla hakim, savcı olanlar onların siyasi düşüncesi veya isteklerine göre hareket etmek zorundalar.
Bunun yanında avukatların gitgide güvencesiz işçilere dönüşmesi diğer bir gerçek. Bu anlamda avukatların, özellikle stajyer avukatların iş güvencesine yönelik neler yapacağız sorusuna da cevap aramak durumundayız.
Ahmet Yiğit: Kadrolaşma dedik. Yargı Reformu Paketinin içerdiği çok tartışmalı bir avukatlığa giriş sınavı var. Malum, fakülte bitince büro açma ve kendimizi geliştirdiğimiz alana (çoğunlukla özel hukuk hatta boşanma, miras, icra-iflas davaları vb.) yönelik çalışma trendi mevcut. Bu sebeple adı geçen sınav, hukuk öğrencileri tarafından da olumsuz karşılandı. Sınavı kontrolsüz açılan hukuk fakültelerinin sebep olduğu olumsuzluklara önlem olarak mı görmeliyiz yoksa ayrı bir kadrolaşma çalışması mıdır? Çünkü baroların toplumsallığı yadsınamaz ölçüde.
Dr. Barış Işık: Mesleğe girişe ilişkin düzenlemeler bakımından örnek aldığımız ülkelerde mesela Almanya’da söz konusu düzenlemenin olumlu yansımaları olabilir. Ki orada sistem fazla elemeci ve zor olduğu gerekçeleriyle eleştirirse de genel olarak olumlanmakta. En azından an itibariyle mülakatın olmaması bir olumluluk. Ama bizim ilk önce yargıya güveni tesis etmemiz ve avukatların özlük haklarını güçlendirmemiz gerekiyor. Aksi halde avukatların mesleki dayanışmasını engelleyen, iş güvencesini ellerinden alan daha elemeci bir sürece tanık olabiliriz.
Ahmet Yiğit: Genel olarak yargı reformu paketinin bir analizini yapar mısınız? Sadece bir retorik mi?
Dr. Barış Işık: Aslında cevabı daha önceki sorularda mevcut. Bizim çok fazla yapısal hukuki düzenlemelere ihtiyacımız yok. Reform ifadesi, özellikle yargı mensupları üzerindeki baskıyı geçici olarak azaltsa da yapısal sorunlar devam ettiği sürece uygulamada sadece geçici değişikliler olacaktır.
Ahmet Yiğit: Verdiğiniz röportaj için hem kendi adıma hem de arkadaşlarım adına teşekkür ediyor ve dayanışma dileklerimizi iletiyorum. Son olarak, dayanışma adına size destek olabilmemiz için ne yapabiliriz?
Dr. Barış Işık: Yaptınız bile, esen kalın, dürüst hukukçular olunJ
Dr. Melike Belkıs Aydın: Herkesin kendi direniş ve destek biçimleri vardır.
Yanıt Yazınız