“avukat hanım ben 40 yıldır evliyim, 5 çocuk büyüttüm, evlendirdim hepsi çoluğa çocuğa karıştı. Tarlada ,bağda, bahçede ben çalıştım kocamın sigortası yattı,
benim sigortam senin sigortan, emekli mayışımız bizim dedi.
Şimdi emekli oldu arabayı da traktörü de sattı İstanbul’a gitti.
Akrabaları ziyaret edip gelicem dedi, boşanma celbi yollamış.
Bu yaştan sonra beni boşayacakmış, bağlanan 150 TL nafakayla ne yapayım, sigorta yok, çalışabileceğim bir iş yok ev yok tarla yok”
Yukarıdaki sözler Trabzon’dan Meryem hanımın feryadı. Sadece bir feryat değil, nafaka hakkı üzerinden yürütülen tartışmaların özü, kadınların neden nafaka hakkı için mücadele ettiklerinin ve muhtaç oldukları nafakanın da hiçbir derde dava olmadığının özeti.
O nedenle sonda söyleyeceğimizi başta söyleyerek devam edelim: Nafaka hakkı üzerindeki tartışma toplumsal cinsiyet eşitsizliği, cinsiyete bağlı iş bölümü, kadınların eğitim haklarından yoksun bırakılmaları, tarımda aile içi işçi olarak kadınların çalıştırılmalarına rağmen tarım arazilerinin erkekler üzerine kayıt edilmesi, erken yaşta evlendirilip çalışmalarına izin verilmemesi, ev işleri ve çocuk bakımının kadınların sırtına yüklenmesi görmezden gelinerek yürütülecek bir tartışma değildir.
Hele hele nafakanın en fazla 5 yılla sınırlanarak evlilik süresine ve boşanma sebebine göre belirlenmesini söyleyen Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı gibi “sosyolojik ve ekonomik boyutuna bakmam” diyerek yürütülecek bir tartışma hiç değildir. Tam da sosyo-ekonomik durum göz önünde bulundurularak yürütülecek bir tartışmadır. Kadınların neden nafaka almak zorunda kaldıkları enine boyuna konuşulmadan, kadınlar aleyhine kökleşmiş bu düzen değiştirilmeden sosyal devletin bir çok uygulamasının yer aldığı Avrupa ülkeleri örnek gösterilerek kadınlara bağlanan yoksulluk nafakasının kaldırılmasını savunmak açık kadın düşmanlığıdır.
Yerel seçimlerin gündemi işgal etmesinden bu yana nafaka tartışmaları bir süreliğine ertelenmiş gibi görünse de seçim sonrası kadınların Medeni Haklarına yönelik saldırılar nafaka hakkının kadınlar aleyhine değiştirilmesi ile devam edecek.
“1 gün evli kalıyorlar ömür boyu nafaka alıyorlar”, “ nafaka alıp çalışmıyorlar”, “nafaka yüzünden erkekler hapisten çıkmıyor”, “ nafaka alabilmek için kadınlar boşanıyor” gibi manipülatif söylemlerin aksine mevcut düzenleme, “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Yine irat biçiminde (aylık olarak) ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.” şeklindedir.
Şimdi bu kanun maddeleri ve uygulama ışığında yüksek perdeden bir takım medya ve mağdur babalar, boşanmış insanlar gibi isimlerle kurulan dernekler eli ile dillendirilen yalanlara bir bakalım…
– Süresiz nafaka diye bir şey yok: Boşanma sonucunda yoksulluğa düşen tarafa bağlanan nafaka kanunda sayılan durumlarda her zaman kaldırılabilir. Nafaka alan tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar. Nafaka alan taraf çalışmıyorsa sonradan işe girmişse ya da daha yüksek bir gelir elde etmeye başlamışsa, nafaka ödeyen tarafın geliri düşmüşse, mahkeme kararıyla azaltılabilir. Kısacası nafaka bağlandığı durumdaki şartların değişmesi durumunda her zaman azaltılabilir de kaldırılabilir de.
– Bağlanan nafakalar geçimini sağlayacak düzeyde değildir: Kadınlara bağlanan nafakaların yoksulluğu ortadan kaldıracak düzeyde olmadığı yani çalışmasını gerektirmeyecek kadar yüksek olduğu yalandır. İstanbul’da dahi Aile Mahkemelerin kadınlar lehine takdir ettikleri nafaka miktarları halen 150, 250, 300 TL dolaylarındadır. Çok istisnai ve yüksek gelirli boşanma davalarında bağlanan yüksek miktarlı nafakalar ise gerçekten sayılıdır. Zira ülkemizde yüksek gelir grubunda olanların ve onlar arasında tartışma konusu olan yüksek miktarlı nafakalar toplumun çok seçkin bir kısmını oluşturmaktadır. Nafaka hakkı yoksul, emekçi sınıfından kadınların gündemindedir.
-Kadınlar nafaka almak için değil iş bulamadıkları için çalışamıyor: Kadınların nafaka alabilmek için sigortalı bir işte çalışmadıkları da yalandır. Kadınlar meslek edinebilmek için gerekli eğitim hakkından mahrum bırakıldıkları için, evlilikleri boyunca çalıştırılmadıkları, boşanınca da kolay kolay iş bulamadıkları için çalışamıyorlar. Genç ve kalifiye işsiz oranının dahi çok yüksek olduğu ülkemizde nitelikli bir mesleği, çalışma tecrübesi olmayan, belli bir yaşın üstünde, üstüne bir de kreş olmadığı için çocuklarını kreşe gönderemeyen bir kadının keyfiyetten çalışmadığını iddia etmek, bunun üzerinden propaganda yapmak da işte bu iktidarın marifeti.
-Erkekler nafaka ödeyemedikleri için hapisten çıkamadıkları yalandır: Nafaka ödeme yükümlülüğünü ihlal nedeniyle çıkan tazyik hapislerin erkeklerin hapisten çıkamadıkları düzeyde olmadığını da belirtelim. Bir kere nafaka ödemeyen erkek hakkında açılan icra ceza davası 2 yıldan önce sonuçlanmıyor, sonuçlanınca da son Yargıtay uygulamaları yüzünden sadece 3 aylık kısım ödenince ceza düşürülüyor. Yine alınan bir tazyik hapsi uygulanmadan yeniden şikayet edilemediği için art arda gelerek uzun süreli hapse dönüşen bir hapis cezası uygulaması kesinlikle bulunmamakta. Üstelik de mahkeme sürecinde geliri olduğu için hakim tarafından nafaka ödemekle yükümlü kılınan erkeğin buna rağmen bin türlü bahaneyle nafaka ödemediği için tazyik hapsi(3 gün, 5 gün) alması da ayrı bir sorun. Bu da gösteriyor ki kadınlar bağlanan nafakaları da tahsil edemiyorlar.
– Kadınlar nafaka almak için değil evliliğin şiddet yüzünden boşanıyor: Boşanmak istedikleri için öldürülen, ölümle tehdit edilen kadınların boşanmak istemelerinin ve boşanmaların bu kadar fazla olmasının temel sebebi kadınlar ya da nafaka değil kadına yönelik şiddettir. Ülkenin her yerinden Aile Mahkemeleri tarafından verilen mahkeme kararları basit bir şekilde incelendiğinde görülecek olan somut gerçek temel boşanma sebebinin şiddet olduğu görülecektir.
Bu yalanları gerçek kabul edip nafaka hakkını en çok 5 yıl ve kadının kusursuzluğu koşuluna bağlamaya çalışanlara da söyleyecek sözümüz elbet var.
Yukarıda da aktardığımız Meryem Hanım’ın 40 yıllık evliliğinin ve karşılıksız bırakılan emeğinin bir boşanma ile bitmesinin ardından 5 yıl bağlanan nafaka adil mi? Ya da Meryem hanım çalıştığı halde kocası adına ödenen sigorta primleri ile elde edilen sosyal güvenlik hakkı ne yana düşecektir. Verilecek mi Meryem Hanım’a da sosyal güvenlik kapsamında emekli maaşı ve diğer hakları.
Ya da ağır şiddet gören kadını, kayınvalidesine kayınpederine surat astı diye, tokat yerken kocasına hakaret eden kadını hakaret etti diye kusurlu kabul eden Yargıtay kararlarını ne yapacağız. Kadınların en ufak bir hareketini dahi kusur kabul eden Yargıtay uygulamalarının farkındayız. Yargıtay’ın bu kararları yokmuş gibi yapıp, bir de nafaka bağlanmasının “kusursuzluk” koşuluna bağlanması nafaka hakkının kaldırılmasıdır.
Yine evlilik süresi ile bağlı kalınsın diyenler de yok değil. Diyelim ki 1 gün evli kaldı, çok çok istisnai ve sıklıkla medyatik isimlerde karşılaştığımız bu 1 günlük evliliklerde de kadın koşulları varsa yoksullaşmış olmayacak mı? Koşulları varsa diyorum çünkü kanunda var diye hakimler öyle hemencecik nafaka bağlamıyor bunu bi kabul edelim. 1 gün evli kalıyor ve ömür boyu nafaka alıyor yalanıyla kimi kandırıyorsunuz.
Çocuk yaşta evlendirilip okutulmayan, eğitim fırsatını, mesleki tecrübe edinme fırsatını kaçıran, bir de bakmakla yükümlü kreşe bırakamadığı çocuğu olan 1 yıl, 3 yıl, 5 yıl evli kalmış kadınları ne yapacağız. Mağdur olmayacaklar mı? Yoksa bir sonraki hedefiniz çocukların velayetini de kadınların elinden almak mı? Yoksa kadınlara ödenen yoksulluk nafakasının kaldırılması için niye mağdur babalar bu kadar bağırsın ki? Yoksulluk nafakası ile çocuklara bağlanan iştirak nafakası farklı ama ikisine de itiraz edenler mağdur babalar…
Medeni haklarımız parça parça gündeme getirilip, gasp edilmeye çalışılsa da özünde saldırdıkları, bir türlü hazmedemedikleri Medeni Kanunun ta kendisi. Medeni Kanun ile güvence altına alınan haklarımızdan bir gün birine öbür gün öbürüne saldırmaları da bundandır.
Av. Yelda Koçak
Yanıt Yazınız