Hukuk Öğrencisi Buse Sezen Yazdı; Tahir Elçisiz Geçen Dört Yıl Ve Karartılan DNA İzi

alnını / dağ ateşiyle ısıtan / yüzünü / kanla yıkayan dostum / senin uyurken dudağinda gülümseyen bordo gül / benim kalbimi harmanlayan isyan olsun / şimdi dingin gövdende / uğultuyla büyüyen sessizlik / birgün benim elimde / patlamaya sabırsız mavzer olsun

Tahir Elçi’siz 4 yıl geçti.

Tahir Elçi, 1993’te evlerin yakıldığı, yüzlerce kişinin göçe zorlandığı Lice katliamında öldürülen 16 kişinin avukatıydı. Aynı yıl Diyarbakır’da gözaltına alınan, günlerce gözaltında işkence gören ve aylarca tutuklu kalan,  insan hakları savunucusu 19 avukattan biriydi.

1994’te aynı anda bombalanan Kuşkonar ve Koçağılı köylerinde öldürülen 38 canın avukatıydı.

2004’te Mardin Kızıltepe’de babası Ahmet Kaymaz’la birlikte polisler tarafından 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın avukatıydı.

2013’te Lice’de askerlerin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren 19 yaşındaki Medeni Yıldırım’ın avukatıydı.

2015’te Şırnak’ın Cizre ilçesinde evinin önünde oyun oynarken kolluk kuvvetleri tarafından açılan ateş sonucu vurularak, öldürülen 12 yaşındaki Nihat Kazanhan’ın avukatıydı. Aynı yıl Cudi Mahallesi’nde sokağa çıkma yasağına uymadı diye evinin kapısının önünde vurularak öldürülen, cesedi 3 gün buzlukta saklanan 10 yaşındaki Cemile Çağırga’nın avukatıydı..

Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz, Muhammed-Furkan Yıldırım

Tahir Elçi adaletin, insan haklarının yılmaz savunucularından biriydi. Hukuksuzluklara karşı hep dimdik durdu, hep onurlu yaşadı. İnsanı ve yaşamı savunmaktan asla vazgeçmedi.

10 Ekim katliamından 4 gün sonra, CNN Türk’te yayınlanan Ahmet Hakan’ın programındaki beyanları dolayısıyla faşistler tarafından Tahir Elçi’ye karşı linç kampanyası başlatıldı.

23 Ekim 2015 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı vekili İdris Kurt tarafından Tahir Elçi hakkında Terörle Mücadele Kanunu’nun  7/2 md. kapsamında terör örgütü propogandası yapmak suçunun basın yoluyla işlendiği iddiası ile 1,5 yıldan 7,5 yıla kadar hapis istemiyle resen soruşturma açıldı. Hazırlanan iddianame Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 6 Kasım 2015 tarihinde kabul edildi. Yargılamaya 19 Nisan 2016 tarihinde başlanacaktı.

İddianamede yer alan şu satırlar da oldukça ironiktir:

Dünya’da bir benzeri olmayan, eşsiz bir siyasal örgütlenme özgürlüğünün, dolayısıyla hakların siyasal yolla talep edilmesi imkanının sunulduğu bir ülkede, ben haklarımı alabilmek için silah-cebir-şiddet kullanmak zorundayım şeklindeki gerekçe asla doğru değildir.”

Evet bunlar faili meçhullerin, katliamların, gözaltında kaybolanların, tutuklu akademisyenlerin, avukatların, öğrencilerin, kapatılan gazetelerin, sansürün, baskının ülkesi, polis devleti Türkiye için yazılmış kelimeler. Eminim, Tahir Elçi iddianameyi okurken koca bir kahkaha patlatmıştır bu satırlara.

Ayrıca savcının iddianamesine dair şu satırlar yazılmıştı Güncel Hukuk dergisinde:

Bir lisans bitirme tezi havasında hazırlanmış iddianamede oldukça uzun ve gereksiz bir şekilde terörün tanımı, sebepleri, kapsamı ve çeşitleri tanımlanmaya çalışılmış, hatta terörün finansal kaynakları, siber terör ve deniz haydutluğu ve korsanlık gibi konuyla hiç alakası olmayan kavramlar uzun uzun tasvir edilmiştir. (…) 14 sayfalık iddianamenin ancak son sayfasında Tahir Elçi’nin programdaki ifadelerine bağlamından koparılarak atıf yapılmış fakat suç teşkil ettiği iddia edilen ifadelerin neden suç teşkil ettiği, iddianameye konu suçun unsurları ve ifadenin şiddete teşvik içerip içermediği tartışılmamıştır.”

Bu iddianameyi kabul eden bir hakim tarafından yargılanamazdı Tahir Elçi. Ancak onları yargılardı savunmasıyla. Ama o güne kadar yaşamasına bile izin vermediler.

Kızı Nazenin Elçi’nin bir röportajında söylediğine göre linç kampanyası ve hakkındaki davadan sonra ciddi tehdit mesajları almasına rağmen belli etmemeye çalışmıştı ailesine.

28 Kasım 2015 tarihinde ise o kara günü yaşandı. Diyarbakır’da, Dört Ayaklı Minare’nin önünde “Biz bu tarihi bölgede birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede, insanlığın bu ortak mekanında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz.” dedikten hemen sonra vurularak öldürüldü Tahir Elçi. Yerde, kanlar içinde, yüzükoyun yatarken bir fotoğrafı kaldı o günden geriye.

Öldürülüşü bir suikastti. Üzerinden 4 yıl geçti, bu alçak suikastin aydınlatılmasında o kadar az yol aldık ki.. Biz en cesurlarımızdan, en dirençli, en birikimli dostlarımızdan birini kaybettik. Dünya, Tahir Elçi’yi kaybetti. Katiller ise yaşamaya devam ettiler, hatta hala ediyorlar hiçbir şey olmamış gibi. Dosyada hala şüpheli olan kimse yok.

Suikast, İngiliz bir mimarlık şirketince 3 boyutlu bir şekilde modellendi. Bütün ihtimaller göz önüne alınarak yapılan bu modellemeden Tahir Elçi’yi öldüren kurşunun yalnızca 3 polise ait olabileceği anlaşıldı. Buna rağmen bu 3 polis davada şüpheli olarak bulunmamaya devam ediyorlar. Dolayısıyla daha kapsamlı bir inceleme yapılamıyor bu kişilere dair.

Oysa 3 yıl önce bile anlaşılabilirdi katilin kim olduğu. Tahir Elçi’nin ölümüne neden olan kurşun, alnından çıkarak vücudunu terketmesi nedeniyle sokaktan toplanan mermilerdeki DNA izi en kritik delildi. Elçi’nin vurulduğu sokakta çok sayıda mermi çekirdeği bulunurken, hangisinin Elçi’yi öldürdüğünün belirlenebilmesi için çekirdek üzerinde Elçi’ye ait DNA’nın bulunması gerekiyordu. Elçi’nin DNA’sının bulunduğu mermi çekirdeğinin üzerinde yapılacak balistik inceleme ise kimin silahından çıktığını kolaylıkla ortaya çıkaracaktı.

Fakat o DNA örneklerinin 2016 yılında Adli Tıp Kurumu Başkanı Yalçın Büyük, Adli Tıp Kurumu Başkan Yardımcısı Ömer Müslümanoğlu, Adli Tıp Biyoloji İhtisas Dairesi Başkanı Bestami Çolak  tarafından karartıldığına dair iddialar var. Adli Tıp çalışanı Mehtap Altuğ resmi ifadesinde açıkça anlatmış. Altuğ, 11 Ekim 2019’da İstanbul Emniyeti’ne tanık sıfatıyla verdiği ifadede, çalıştığı kurum olan Adli Tıp Kurumu’nun, “Yalan, iftira, suç duyurusunda bulunacağız” açıklamasına karşılık, “2016’da alınan ifadem doğrudur, bana aittir. Arkasındayım” dedi. Altuğ’un bu ifadesi, Elçi cinayeti soruşturma dosyasına girdi.

Tahir Elçi faili meçhuller olmasın diye uğraşıp dururken, barışı savunurken şimdi faili meçhul diye anıyoruz onu. Türkan Elçi bir konuşmasında “Tahir’i faili meçhuller karşılayacaklar. Sımsıcak sarılacaklar ona.” demişti. Hrant Dink, Musa Anter, Ceylan Önkol, Uludere’de katledilenler ve anısı bu ülkenin alnında kara bir leke olarak kalan niceleri…

Ama Tahir Elçi’ye verilmiş bir sözümüz var bizim. Biz yas tutamayız onun ardından. Acımız öfkemizi harlarken bir köşeye çekilip katillerinin bulunacağı günü bekleyemeyiz.

Tahir Elçi yaşadığımız ilk ölüm değildi, son da olmadı. İşte tam da bu yüzden Tahir Elçi’nin anısını sahiplenmek çok kıymetli. Bıraktığı en güzel, en somut, en şerefli mirasıydı yaşamı. Ne zaman pes edecek olsak Tahir Elçi’yi ve onun kısacık ama onurlu yaşamını düşüneceğiz. Adalet için mücadele vermenin, barışı savunmanın, yaşamın yanında durmanın Tahir Elçi’nin anısına karşı bir borcumuz olduğunu hatırlayacağız. Ne zaman düşecek olsak öfkemize sarılacak, tekrar tekrar kalkacağız. Dostlarımızı katletmiş, katledemediklerini hapishanelere tıkmış, katilleri aklamış, yargıyı tümden ele geçirmiş bu iktidara karşı hepimiz birer Tahir Elçi olacağız!

Tahir Elçi’nin adı sevgiyle anılacak hep. Cesaretiyle, direnciyle anlatacağız onu yıllar boyunca. Ne saraylarınız kalacak onun isminin ulaştığı zamana, ne de size saygı duyan tek bir kişi. Yalnız katiller ordusu olarak bilineceksiniz. Barışın katilleri.

“Saraylar saltanatlar çöker / Kan susar birgün / Zulüm biter /  Menekşelerde açılır üstümüzde / Leylaklarda güler. / Bugünlerden geriye, / Bir yarına gidenler kalır / Bir de yarınlar için direnenler…

Tahir Elçi’ye özlemle…

Buse SEZEN

Yanıt Yazınız

Your email address will not be published.