Av. Ulaş Çam Yazdı; Çorlu Tren Kazası, Kuralsızlığın Kural Olması Ve Kamusallığın Çöküşü

8 Temmuz’da Tekirdağ’ın Çorlu ilçesi yakınlarında menfezdeki toprağın göçmesi sonucu meydana gelen tren kazasında 25 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, 328 yurttaşımız ise yaralanmıştı. Olayın üzerinden neredeyse bir yıldan fazla bir süre geçti. Kazadan hemen sonra 24 Temmuz’da TBMM’ye sunulan “Tren Kazası Araştırılsın” araştırma önergesi de Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. 31 Temmuz’da, TBMM Başkanvekili Mustafa Şentop, Çorlu’da 25 kişinin öldüğü tren kazasıyla ilgili CHP ve İYİ Parti’nin verdiği araştırma önergeleriyle ilgili olarak “Bu acıları istismar etmektir” yorumunu yaptı.

03.07.2019 tarihinde sorumlular hakkında görülen davada tren kazasıyla ilgili asıl kusurlu bulunan TCDD personelleri Turgut Kurt, Özkan Polat, Celaleddin Çabuk ile Çetin Yıldırım’ın ‘taksirli ölüme ve yaralanmaya neden olmak’tan 2’şer yıldan 15’er yıla kadar hapis istemiyle yargılanmalarına Çorlu 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Mahkeme heyeti ise bu ilk duruşmada davadan çekilme kararı aldı. ardından 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin davadan çekilme kararı, 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından uygun bulunmadı, dosyadan çekilme kararı kaldırıldı. Şimdi yeni bir duruşma günü belirlenecek, muhtemelen duruşma adli tatil sonrasında yeniden görüşmeye başlanacak ya da hakimler ve heyet değişecek, süreç uzadıkça uzayıp; benzer nitelikte davalarda da görüldüğü üzere saç baş yolduracak, uyduruk cezalarla ya da cezasızlıkla sona erdirilecektir.

Geldiğimiz yer vahimdir. Kamusal kusur ve ihmallerin açık olduğu, onlarca yurttaşımızın öldüğü, yüzlercesinin yaralandığı bir tren kazasının soruşturulma süreci ve yargılama süreci usule uygun yürütülemiyor. Şu demek isteniyor; kimse kamu gücünü kullananlarda kusur aramasın, buradan bir iktidar eleştirisine yönelmesin. Nitekim olayın başından itibaren çok hızlı bir şekilde yazılı ve görsel basında, “aşırı yağmurlar”, kazanın faili olarak tespit edilmiş, rayların menfezinin bu nedenle çöktüğü yoğun bir şekilde vurgulanmıştır. Hatta daha raporunu dahi sunmamış olan “ bilirkişi” televizyon ekranlarından görüşünü de bu yönde açıklamıştır.

Bu kaza ve bunun gibi bir yanında kamunun olduğu birçok durumda, defalarca yaşadığımız sorun tam da buradadır. Hiçbir sorumlu hesap vermemekte, tek bir istifa dahi yaşanmamakta, yargılama süreci uzatılmakta ve haklarının peşinde olan mağdurlar yıldırılmaktadır. Bunun adı kamusallığın çöküşüdür. Yurttaşının can güvenliğini sağlamak devletin görevidir. Yurttaşına insan onuruna yaraşır kaliteli hizmet sunmak, bu sunumlardan kaynaklı olarak doğan ihmal, kusur ve kasta dayalı zararları tazmin etmek devletin sorumluluğudur. Bu zararlarda işin başında bulunan kamu görevlilerinin istifa etmesi, soruşturmaya uğraması ve gerektiğinde yargılanması zorunluluktur ki yerine gelecek kamu görevlisi daha özenli bir temsiliyet göstersin.

Yaşadığımız süreç, kuralsızlığın kural haline gelmesinden ibarettir. Oluşan tablo ile birlikte, yurttaşın can güvenliğinin olmadığı, kimsenin sorumluluk almadığı yani tesadüfen yaşadığımız bir kez daha tescillenmiştir. Yasal düzenleme ve kuralların uygulama da bir öneminin kalmadığı, kağıt üstünde süslü sözler durumunda oldukları acı ama gerçektir. Faillerden hesap sorabilecek bir yargı aygıtının varlığı konusunda da ciddi kuşkular olduğundan hukuk güvenliği de çöpe dönmüştür. Keza söz konusu tren kazasında, rayların bakım kısmının TCDD tarafından bir taşerona ihale edildiği, o taşeronun hükümetin çok önemli ihalelerini aldığı kamuoyunun bilgisi dâhilindedir.

Devlet, ihale verdiği taşeronu denetlemekle sorumludur. Bu hem işin kalitesi açısından önemlidir; hem de devlet için sorumluluktan kaçınılamayacak olduğundan zorunludur. Denetim görevinin yapılmadığı da sabittir. Alan memnun satan memnun, ihale verilmiş ya artık gerisinin bir önemi yok anlayışının tezahürüdür.

Sorumluluklar silsilesine baktığımızda; taşeron şirket yetkilileri sorumludur. Taşerona ihale veren TCDD, denetleme görevini eksik yerine getirdiğinden sorumludur. Ulaştırma Bakanı ise kazanın siyasi sorumlusudur. En azından TCDD genel müdürünün görevden alınması ve bakanın da sorumluluk alarak istifa etmesi gerekirdi. Olmadı, olmayacakta. Keza kazanın bir de ceza yargılaması boyutu var elbette. Şimdi hangi mahkeme bu şahısları yargılama cesaretini gösterebilecek? Nitekim gösteremiyor ve daha ilk duruşmada davadan çekilme kararı alıyor. Dosyanın kendisine geleceğini bilen diğer mahkeme de çekilme kararını kaldırıyor. Yaşanan aslında yargılamadan sorumluları kaçırma girişimidir. Ama neyse ki, bu şahısların yerine fail olarak “aşırı yağmurları” yargılayabiliriz. ,

Yanıt Yazınız

Your email address will not be published.