Av. Özgür Urfa Yazdı; Yargı Reformu Masalı

Masallar genellikle halk tarafından oluşturulan, sözlü olarak kuşaktan kuşağa anlatılan ve olağanüstü olaylarla süslenmiş, gerçek dışı olayların anlatıldığı anlatı türüne verilen addır. Masallar günümüzde daha çok çocukları uyutmak amacıyla ebeveynlerce kullanılan anlatılar halini almıştır. Siyasi iktidarlar da, toplumları yaşadıkların sorunların kaynaklarını sorgulamaktan uzak tutmak, kendilerine yönelecek tepkileri azaltmak veya ortadan kaldırmak amacıyla çeşitli siyasi masallar anlatmaktadırlar.

Ülkemizde ekonomik, siyasal ve toplumsal yaşamı baştan sona yeniden dizayn etmek için uğraşan 17 yıllık bir iktidar mevcut. Bu süre zarfında yaşanan büyük dönüşümler ve önemli tüm süreçlerde iktidarın yargıyı/hukuku araç olarak kullandığı ve kullanmaya devam ettiği bilinen bir gerçek. Yönetenlerin ve sermaye sınıfının ihtiyaçları, talepleri ve talimatları doğrultusunda yargının gerek yapısıyla gerekse işleyişiyle ilgili birçok değişiklik yapıldı.

Özellikle 2007 yılında başlayan ve halen devam eden torba davalar/soruşturmalar olarak bilinen süreçlerle birlikte yargı, sistemin en işlevli unsuru olarak öne çıktı. Siyasi iktidarın yönelimleri ve hedefleri çerçevesinde gözaltılar, tutuklamalar, davalarla hem siyasal ve toplumsal yaşama hem de bir bütün olarak devlet yapısına ilişkin tüm dönüşümlerde hukuk bir silah olarak kullanıldı. 2010 yılında yaşanan Anayasa referandumuyla birlikte yargıdaki yapısal değişim dönüşüm, 2016 darbe girişimi sonrası ihraçlar ve 2017 Anayasa değişikliğiyle birlikte yargı üzerindeki hakimiyet tamamen tesis edilmiş oldu.

Yargı, sadece bir baskılama aracı olarak değil rejim açısından siyasal sıkışmaların yaşandığı, duraklama ya da gerileme eğilimleri gösterilen dönemlerde de farklı bir şekilde devreye sokularak topluma “nefes aldırma” aracı olarak işlevlendirildi. Cezaevlerinin sürekli olarak gazeteci, akademisyen, avukat ve çeşitli muhaliflerle doldurulmasının yarattığı toplumsal ve uluslararası tepkiler bir süre sonra infaz ve ceza yasalarında değişiklikler yapılarak tahliyelerle kısmen “topluma nefes aldırma” süreçleri defalarca kez tekrarlanmıştır.

2019 yılında siyasi iktidarın bir yandan ekonomik kriz diğer yandan siyasal olarak yerel seçimde ağır bir yenilgi alması sonucunda duraklama ve hatta gerileme dönemine girmiş olması sebebiyle yeniden topluma yönelik çeşitli “nefes aldırma” hamleleri arayışları baş gösterdi. Geçtiğimiz ay yayınlanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi” de rejimin bu ihtiyaç ve arayışının bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Toplumda artan memnuniyetsizlik, tepki ve farklı arayışlar siyasi iktidar açısından da belirli “tavizlerin” tartışılmasını yeniden gündeme getirmektedir.

Burada siyasi iktidar açısından somut olarak tartışma konusu esasen siyasi tutukluların durumudur. Belirli yasal düzenlemelerle birlikte hem cezaevini nüfusunu azaltmak, hem de yurtiçi ve yurtdışından artan tepkileri kısmen azaltmak, “normalleşme” görüntüsü vermek adına bir tahliyeler sürecinin yaşanması olasıdır. Bu ihtimal bazı kesimlerce dillendirilen restorasyon/normalleşme beklentisiyle doğrudan örtüşmemektedir. Söz konusu restorasyon/normalleşme süreci mevcut rejimin ruhuna ve yapısına uygun olmamakla birlikte gerçekçi de değildir. Kuvvetli olasılık ise dönemsel ve taktiksel bir tercihle siyasi iktidarın kendi ömrünü uzatmak adına atacağını birkaç küçük adımdan ibaret olacaktır.

Yargı reformu strateji belgesi incelendiğinde hem metnin ruhu hem de içeriği çeşitli dilek ve temennilerin kağıda dökülmüş halinden öteye geçmemektedir. Devletin/siyasi iktidarın, Anayasadan ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklı görev, yetki ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bu çerçevede alınması gereken önlemler, yapılması gereken düzenlemeler ve uyulması gereken evrensel hukuk kuralları mevcuttur. Ekonomik, siyasal ve toplumsal yaşamın düzenlenmesi sırasında bu çerçevede hareket edilmesi zorunluluktur.

Bir devletin söz konusu belgede olduğu gibi “dilek ve temennilerde” bulunma hakkı yoktur. Yargı reformu adı altında sıralanan başlıklardaki tüm eksiklik, yanlış ve uygulamadan kaynaklı sorunlar devletin sorumluluğundaki konulardır. Bu çerçevede hazırlanacak bir strateji belgesi dahi olsa içeriği somut ve net olmalıdır. Kamuoyuyla paylaşılan strateji belgesi ise tamamen soyut, belirsiz ve ucu açık bir içeriğe sahip.

Metindeki konu başlıkları Ceza Muhakemesi Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, İfade özgürlüğü, tutuklama yasağı, makul sürede yargılanma, erişim engellemeleri gibi çeşitli alanları kapsıyor. Tüm bu başlıklar 17 yıllık iktidar partisinin tüm bu konulardaki hak ve özgürlükler açısından gerek yasal düzenlemeler gerekse uygulamadaki “yasakçı/baskıcı” yaklaşımı sebebiyle hak ihlallerinin hergün onlarcasının yaşanmasına sebebiyet verdiği alanlar olarak karşımıza çıkıyor. Buna karşın yargı reformu belgesinde tespit edilen sorunlu alanlara ilişkin radikal ve/veya özgürlükçü bir yaklaşım, değişim ve yenilik sergileneceğine ilişkin de hiçbir emare bulunmuyor.

Yargı reformu strateji belgesinin esaslı anlamı ve sonucu siyasi iktidarın içinde bulunduğu sıkışmışlığa karşı zevahiri kurtarmak adına yaptığı bir hamle olarak değerlendirmek mümkün. Siyasi iktidarın, toplumu uyutmak amacıyla anlatmak istediği masallara karşı herkesin karnının tok olduğu 23 Haziran seçimlerinde ortaya çıkmıştır. Zaman güzel günlerin kendiliğinden gelmeyeceğini farkeden milyonlarla birlikte güzel günlere doğru kolkola adalet, eşitlik ve özgürlük talebini yükselterek yürüyüşü büyütme zamanıdır.

Av. Özgür Urfa

Yanıt Yazınız

Your email address will not be published.