Av. Eren Gönen Yazdı; Doğan Olunmalı!

Türkiye’de kontrgerilla faaliyetlerinin arttığı bir dönemde hakkın, adaletin, eşitliğin mücadelesini vermek elbette zor olacaktı. Karanlık kimseler, birçok insanı kimsesiz bırakmaya çalıştı. Zannettiler ki can alırlarsa canlarını almak istedikleri kesimler yok olup gidecekti. Bu durumun böyle olmadığını adalet mücadelesini gittiği her yerde sürdüren Doğan Öz göstermiş oldu. Belki de cumhuriyet tarihinin en karanlık döneminde bir adım geri atmadı. Kendi hayatı, sevdikleri, yakınları ve geleceğe dair hayalleri ile umutları vardı. Değer verdiği şeyler tehlikeye girse bile onları müdafaa etmekten çekince duymadı. Sonucunda ise kontrgerillanın hedefi oldu.

            Biraz daha geriye gidip bakacak olursak Doğan Öz, savcılığa 1962 yılında Diyarbakır’ın Çermik ilçesinde başladı. 1968 yılında Konya’da görevdeyken “Mücadele Birliği” adlı örgütün kapanmasına yol açacak dosyayı hazırladığı için gerici sağın tepkisini aldı. 1970 yılında Türk Hukuk Kurumu tarafından yılın hukukçusu seçilen Doğan Öz, aynı yıl idam cezalarının kaldırılması yönünde bir dilekçeye imza attığı için idari soruşturmaya uğradı. Denizli’de savcı yardımcısıyken, Necmettin Erbakan’ın kardeşi Akgün Erbakan’la ilgili bir yolsuzluk soruşturmasını yürüttü. Bunun üzerine tehditler aldı. Ama o geri adım atmayı hiç aklından geçirmedi, İnebolu’da görevli olduğu 1973 yılında Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin (DGM) kuruluş kanununa karşı adli teşkilatta imza kampanyası açtı. DGM’lerin doğal yargıya aykırı olduğunu savunuyor, hukukçuları da kendisiyle birlikte karşı çıkmaya çağırıyordu.

            Ankara’da 1978 yılının 24 Mart’ında evinin önünde, aracının içinde ABD tarafından satın alınan bedenler tarafından katledildi. Arkasında ailesini bıraktı. Elbette Ankara Adliyesi’ndeki odasında kontrgerillanın devleti nasıl ele geçirdiğini ve siyasal rejimi değiştirmeyi hedefleyen planlarını içeren soruşturma dosyasını da arkasında bıraktı. Gerçi o bilgiler ve belgeler dönemin başbakanı Bülent Ecevit’ e kadar ulaştırılmıştı. Raporda “Amaç şiddet ve anarşi eylemlerini yok etmek, insan haklarını yaşanan bir gerçek durumuna getirerek toplumda can ve mal güvenliğini sağlamak, düşünce ve inanç özgürlüğünü korumak, demokrasiye bütün gerekleriyle işlerlik kazandırmak, ancak yapılan bütün araştırmalarımız ve çalışmalarımız, bu hükümet döneminde de sürüp giden ilk bakışta can ve mal güvenliğini tehdit eder gibi görünen şiddet olaylarını anarşik olaylar olarak nitelendirecek kadar basit değildir” deniliyordu. Ancak Başbakan Ecevit kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey yapmamıştı. Sevenleri, dostları, toplumun ilerici kesimleri kendisini son yolculuğuna uğurlarken de hukuk mücadelesini azimle yürütmekten başka bir seçenek kalmamıştı. Yürütülen soruşturma ve yapılan yargılama sonucunda kuvvetli delillerin varlığı ile Doğan Öz’ün katili sanık İbrahim Çiftçi 4 kez idama mahkûm edildi. 4 idam kararı da her seferinde yüksek mahkeme tarafından hukuk dışı kararlarla bozuldu. Nihayetinde tahliye de oldu. Fakat o da biliyordu ki masum değildi. Çünkü kendisinin öldürtülmek için serbest bırakıldığını sanıyordu. Mahkemede “beni çıkarmayın” diye yalvarıyor, “beni öldürecekler” diyordu. Kendisi bu yüzden serbest bırakıldığını sanıyor, işlemiş olduğu cinayetin bir bedeli olması gerektiğini kendisi de biliyordu. Buna rağmen hukuk mücadelesi de Doğan Öz’ün hiç pes etmeyen kişiliği ile aynı paralellikte yürütüldü. Ancak sonucun katiller lehine çıkması, devleti ele geçiren ve bir daha asla bırakmadığı o karanlık yapının ne kadar da ilkesiz ve adaletsiz olduğunu bizlere gösteriyor. Sanığın daha sonra petrol işinden hatırı sayılır miktarda para kazanması ve hâlihazırda MHP Merkez Yürütme Kurulu üyesi olması da mesajı herkese net bir şekilde vermekte.

            Bütün bu hukuksuz ve adaletsiz süreç yaşanırken Türkiye’de tabi 12 Eylül döneminden geçmekteydi. İnsanlar işkencelerde, idam sehpalarında, karanlık sokaklarda sırtlarından vurularak katledilmekteydi. Bu açıdan Doğan Öz cinayetinden sonra gerçekleşen yakın zamanda bir şey değişmemişti. Ancak toplumun ilerici ve adaletli bir düzen kurma hayali olan kesimlerinin hafızası da umudu da değişmemişti. Yıllardır yurtsever ve ilerici hukukçulara ihtiyacın giderek arttığı bir çağda, özlem ve mücadele azmi toplumdan hiç eksilmedi. Ne tozlu raflar arasında kaldı fotoğraflar, haberler, belgeler ne de belleklerden silindi Ankara’da yurtsever bir savcının kontrgerillaya karşı mücadelesi. Adalet İçin Hukukçular olarak kurulduğumuz 2009 yılından günümüze kadar bu mücadeleyi yükseltmeyi kendimize hedef edindik. Biliyoruz ki bizimle birlikte Doğan Öz’ün anısına ve mücadelesine sahip çıkan birçok ilerici kesim var.

            Geleceğe hep bir iz bırakma niyetinde olan bir insanın unutulmama gayesini de gayet iyi anlıyoruz. Şiirler yazmış, edebi metinler karalamıştı. Çocuklarını insanlığa faydalı olsunlar diye eğitmişti. Kıymeti hala bilinen bir savcının hatıratları, şiirleri, mücadelesi yakın zamanda kitaplaştırıldı. Yazar Berivan Tapan’ın kaleminden çıkan Savcı Doğan Öz’ü Vurdular-Bir Kontrgerilla Cinayeti isimli kitap bize Doğan Öz’ü ve cinayetin açığa çıkmış bütün sırlarını anlaşılır ve etkileyici bir dilde anlatıyor. Berivan Tapan özellikle yargılama sürecinde yaşanan tanıklıklara ve beyanlarına şu şekilde dikkat çekiyor:            

            “Doğan Öz öldürüldüğü gün neredeyse iki yüze yakın kişi olaya tanık oluyor. Çünkü Ankara’nın göbeğinde herkesin işe gittiği bir saatte işleniyor cinayet. Olayın çok sayıda görgü tanığı olmasına karşın çoğu korktuğu için ifade vermekten kaçınıyor. Korkmayan bir kişi var sadece. O da Hayati Erdoğan. Hayati Erdoğan, “Ben katili gördüm. Nerede ne şekilde olursa tanırım” diyor. Onun kadar net gören birisi daha var. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Profesör Ziya Aktaş. Mahkeme, Ziya Aktaş bir profesör olduğu için ifadeleri çelişkili de olsa onun tanıklığına inanmaya meyilli. Mahkeme, Hayati Erdoğan’ın apartman görevlisi olmasının ifadelerinin doğruluğunu sorgulatan bir etken olduğunu açıklamaktan çekinmiyor. Ancak mahkemenin çok güvendiği Ziya Aktaş, sürekli çelişkili ifadeler veriyor, daha sonra da Ecevit’in Enerji Bakanı oluyor.”  

            Zorlu bir hayatın yansıması ve cinayetten sonra yaşanan hukuksuzluk dizisi bizlere işbu kitapta aktarılıyor.  Kitabın yayımlanmasının akabinde her sene olduğu gibi Doğan Öz’ü andığımız programımıza Berivan Tapan ile TİP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş katılmıştı. Bu yayın esnasında da Doğan Öz cinayetini ve devlet geleneği haline gelen cezasızlık durumunu konuşmuştuk. Bir yönden baktığımızda ise Doğan Öz’ün geleceğe bir katkısı oldu, bir hayali bu şekilde gerçekleştirilmiş oldu.

            Kendini ilerici addeden kesimlerin şüphesiz ki Doğan Öz’den öğrenecekleri çok şeyi var. Bütün hayatı bunu bize göstermekte. Ne olursa olsun adaletten vazgeçmeyen tavrını, bugün bizlerin de sürdürmesi gerekmektedir. Topluma baskının ve devlette hâlâ egemen olan kontrgerilla zihniyetli yönetimin icraatleri karşısında sinecek ve gerçekleri hasıraltı edecek değiliz. Ne zaman ki birlik olursak adaleti savunursak zalimlerin kazanamayacağını biliyoruz. Biz bunu Gezi direnişinde, ODTÜ ve Boğaziçi eylemlerinde, Tekel işçilerinin ekmek mücadelesinde, yolsuzluk protestolarında, temel hak ve özgürlüklere yapılan her müdahalede ortaya çıkan tepkide yaşadık ve gördük. Bu durumun şahidiyiz. Nasıl ki Doğan’lar katledildiğinde adalet mücadelesi sona ermediyse bundan sonra da ermeyecektir. Ancak bunun sigortası adalet ve eşitlik mücadelesi veren kesimlerdir. İster hukukçu olsun ister akademisyen ister işçi ister köylü. Gerçekleri gizleyemezler. Yapılan her baskıda, yaşanan her ihanette, görülen her zulümde karşılarına dikilmeliyiz. Doğan Öz bunu canı pahasına yaptı. Bugün hala mücadelesini ve azmini savunmaktayız.

Yanıt Yazınız

Your email address will not be published.