Kararı Verecek Olan Sensin
Bu yazıyı okumaya başlamadan önce, yazıyı hangi sıfatla okumanız gerektiği konusunda bir tüyo vermek isterim. Bundan bir sonraki paragrafı okumaya başladığınızda, elinizde bir yüzünde “suçlu” ve diğer yüzünde “suçsuz” yazan bir kart olduğunu hayal ederek okumalısınız. Ferdinand Von Schirach’ın yazdığı “Terör” isimli tiyatroyu izleyen her izleyiciye de oyunun başında aynen bu şekilde bir kart dağıtıldı. Bir dahaki paragraftan itibaren artık salt izleyici veya okuyucu değil aynı zamanda yargıçsınız. Lars Koch’un suçlu veya suçsuz olduğuna karar verecek sizsiniz.
Lars Koch, Alman Hava Kuvvetleri savaş jet pilotudur. O gün ise hayatının en zor uçuşunu yapacağından bihaberdir. Berlin’den Münih’e doğru gidecek Lufthansa yolcu uçağı, teröristler tarafından kaçırılmıştır. Uçakta 164 kişi vardır. 98 erkek, 64 kadın ve 2 çocuk… Teröristlerin uçağı kaçırmalarındaki amaç, Almanya- İngiltere arasında oynanan ve 70.000 seyircinin izlediği Münih Stadyumu’na uçağı düşürmektir.
Lars Koch ise; uçaktaki 164 kişinin hayatı ve stadyumdaki 70.000 kişinin hayatı arasında tercih yapmak zorundadır. Bırakın her geçen dakikayı, saniyeler bile Lars Koch’un aleyhine işlemektedir. Uçak, Münih Stadyumu’na doğru hızla ilerlemektedir. İki seçenek vardır Larc Koch için. Emirler, kaçırılan uçağı vurmaması yönündedir. Çünkü bir insan hayatının, başka bir insanın hayatıyla ölçülemeyeceği görüşü hakimdir, telsizin diğer ucunda. Telsizin diğer ucundan ziyade, Lars Koch’un beyninin bir ucunda ise; şayet uçak stadyuma girecekse hem uçaktaki yolcular hem de stadyumdaki binlerce insanın ölümü kaçınılmaz olacaktır. Koch insan hayatını, başka insan hayatıyla ölçüyor. Ve tam da telsizin diğer ucundaki aklın aksine hareket ediyor. Uçak, Lars Koch tarafından düşürülüyor. 164 kişi ölüyor. Elinizdeki kartın bir o yüzüne bir bu yüzüne baktığınızı hayal edebiliyorum…
Stadyumu boşaltmak mümkün olabilir miydi? Teröristleri, uçak içinde etkisiz hale getirmek mümkün müydü? Koch son çare olarak mı uçağı düşürdü yoksa biraz daha bekleyip duruma göre reaksiyon alabilir miydi? İnsan hayatı, başka insan hayatlarıyla ölçülebilir mi? Ölçülebilirse bunun bir sayısı veya ölçütü var mıydı?
Lars Koch, 164 kişinin ölümüne kasten sebep olduğu ve için yargılanmaktadır. Mahkeme sırasında, etik kavramı değerlendirilmektedir. Vicdan, etik kavramları hukukun üstünde midir değil midir? Her ne kadar Lars Koch’un 164 kişinin ölümüne sebep olması, hatta öldürmesi hukuken onu suçlu yapsa da olayı vicdan ve etik açısından değerlendirip onu beraat ettirmeli miyiz? Ya da Türk Ceza Kanunu madde 25’te düzenlendiği gibi; Meşru Savunma ve Zorunluluk Halini devreye sokup, Koch’a ceza vermemeli miyiz? Bu sorular böyle uzayıp giderken, biraz daha etik kavramı üzerinde durmayı değerli buluyorum.
Bu noktada etik kavramını, Toplumsal Sözleşme Etiği ve Kişisel Etik olarak ikiye ayırmamız gerekir. Toplumsal Sözleşme Etiğine göre; toplumun normları ve gelenekleri tarafından etik kavramı oluşmaktadır. Bir olay veya durumun etik olup olmadığının belirlenmesi için bakılması gereken nokta, hukuk kurallarına uygun olup olmamasıdır. Bu etik tipinin savunucularına en iyi örneklerden biri Jean-Jacques Rousseau’dur. Toplumsal Sözleşme Etiği açısından bir olayı ele alacak olursak; daha büyük kötülükleri engellemek için hukuk kurallarından vazgeçilmemesi gerekmektedir. Çünkü asıl olan hukuktur. Hiçbir suretle, koşulsuz şartsız hukuk çiğnenemezdir.
Kişisel Etik Kavramına göre ise; etik, kişinin vicdanı tarafından belirlenir. Burada etik kavramı son derece özneldir. Etik kavramının tek turnusolü, kişinin vicdanıdır. Toplumun değer yargıları, o toplumdaki hukuk kuralları bu noktada saf dışı kalmaktadır. Kişisel Etik kavramında ise karşımıza, Martin Buber çıkmaktadır. Büyük kötülükleri engelleyebilmek için hukuktan vazgeçilmesi, etik açıdan bir sorun oluşturmamaktadır. Nihayetinde bir olayın etik olup olmadığını değerlendirmek için, kişinin vicdanından başka bir araç yoktur.
Prof. Dr. İoanna Kuçuradi; Değer, Değer Yargılarının üstünde durmaktadır. Bu iki kavramının birbirleriyle karıştırılmaması gerektiğini düşünmektedir. Değerleri; bir eylemin, yapıldığı koşullar ve diğer eylem olanakları arasında nelerin korunduğu ve nelerin harcandığı şeklinde açıklamaktadır. Aynı durumda, aynı şartlarda başka bir eylem yapılsaydı, neler korunurdu neler harcanırdının üzerinde durur, değer. Değer Yargıları ise; en basit haliyle, değer biçmedir. Değer Yargıları, değerlere göre daha kültüreldir ve bölgesel kalmaktadır. Çünkü insan davranışı ve tecrübelerine göre yorumlanabilmektedir. Değer yargıları evrensel değildir. Toplumdan topluma hatta kişiden kişiye değişiklik gösterebilmektedir. Kişilerin, benimsediği değer yargılarına göre yapmış oldukları ezbere yapılmış değerlendirmelerdir. Peki, olağan ve olağanüstü durumlarda, neye göre hareket edilmesi gerekir? Koşullar ve diğer eylem olanakları ışığında oyunu değerlendirdiğimizde, korunan ve harcanan şeyler nelerdir? 70.000 kişinin yaşama hakkını korumuşken, 164 kişinin yaşama hakkı ihlal edilmiştir. Koch’u, hukuk normunun dışına çıktığı için suçlu bulabiliriz. Koch’un; intikam duygusu, keyfilik, suç işleme kastıyla hareket etmediğinden yola çıkarsak; değer yargısı açısından yanlış olanı yapmış olsa da olay değerler açısından düşünüldüğünde doğru olanı yapmış mıdır? Uçak stadyuma düşse ve binlerce insan hayatını kaybetse; yine yaşama hakkının Koch tarafından, ihlal edildiğinden bahsedecek miydik?
İnsanın en temel hakkı olan yaşama hakkını, bir tiyatro oyunuyla ele almak istedim. Kartın hangi tarafını seçeceğiniz ise size kalmış. Tiyatro oyununun sonunda, suçlu ve suçsuz oylarına göre Lars Koch hakkındaki karar açıklanıyor. Tiyatronun internet sitesinde güncel olarak bu veriler bulunmakta. Bu tiyatro oyununu izleyen ve oy kullanan 551.813 jüri üyesi (izleyici), 63,3 % ile Lars Koch’u suçsuz bulmuştur. Sizce, Lars Koch suçlu mu suçsuz mu?