Ahmet Yiğit Yazdı; Dedim Üniversite Ne, Dedi Çiftliktir

John Carpenter imzalı They Live filmi bir bilim kurgu ve aksiyon filmi olmasının yanı sıra sistem eleştirisi barındıran etkileyici bir yapımdır. Film, John Nada isimli başrolün denk geldiği bir güneş gözlüğünü kullanması üzerine kuruludur. Başrol gözlükleri taktıktan sonra çevrede gördükleri değişir ve reklam tabelalarına ve hatta insanlara bakarken her şeyin altında yatan farklı mesajlar ve alt metinler olduğunu fark eder. Yani aslında çevresinde gördükleri, düşündüğü veya bildiğini sandığı şeyler değil, bunların ötesinde bir sistematiğin bütünüdür.

Filmde gözlük metaforu ile seyirciye sunulan ise “ideoloji”dir. Filmde gözlüğü kullanarak asıl gerçekliğe hakim olanlar ile gözlüğü olmadan asıl gerçekliğin hakimiyeti altında olanlar arasında bir ikilik mevcuttur. Söz konusu ikilik ise kurgunun ötesinde tüm dünyada kendini göstermektedir. Örneğin liberal anlayışın her seferinde kendine kalkan edindiği bireysel özgürlükler tartışılırken sınıfsallığın (kasten yahut kasıtsız) ihmal edilmesi ya da ileri sürülmesi gözlüğün kimde olduğuna işaret eder.

Bu durum YÖK için de geçerlidir.

YÖK; 12 Eylül sonrası Türkiye’de kurulmuş olan ve geçtiğimiz hafta 40. görev yılını tamamlamış, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun dördüncü maddesinde amaçları

a) Öğrencilerini;

(1) ATATÜRK İnkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı,

(2) Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan,

(3) Toplum yararını kişisel çıkarının üstünde tutan, aile, ülke ve millet sevgisi ile dolu,

(4) Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren,

(5) Hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı,

(6) Beden, zihin, ruh, ahlak ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş,

(7) İlgi ve yetenekleri yönünde yurt kalkınmasına ve ihtiyaçlarına cevap verecek, aynı zamanda kendi geçim ve mutluluğunu sağlayacak bir mesleğin bilgi, beceri, davranış ve genel kültürüne sahip, vatandaşlar olarak yetiştirmek,

b) Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak, refah ve mutluluğunu artırmak amacıyla; ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına katkıda bulunacak ve hızlandıracak programlar uygulayarak, çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin bir ortağı haline gelmesini sağlamak,

c) Yükseköğretim kurumları olarak yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırma yapmak, bilgi ve teknoloji üretmek, bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişme ve kalkınmaya destek olmak, yurt içi ve yurt dışı kurumlarla işbirliği yapmak suretiyle bilim dünyasının seçkin bir üyesi haline gelmek, evrensel ve çağdaş gelişmeye katkıda bulunmaktır.” şeklinde sıralanmış bir devlet kurumudur.

Bir önceki paragraftaki kanun maddesini okuyanlar arasında en az iki ve muhtemelen üst sınır koyulamayacak kadar farklı şekillerde yorumlayanlar olacaktır. Örneğin “…İlgi ve yetenekleri yönünde yurt kalkınmasına ve ihtiyaçlarına cevap verecek, aynı zamanda kendi geçim ve mutluluğunu sağlayacak bir mesleğin bilgi, beceri, davranış ve genel kültürüne sahip, vatandaşlar olarak yetiştirmek…” kısmına dair, bireysel gelişimin önünü açmak ve kişilere tercihleri doğrultusunda akademik hayat sürme olanağı tanımak şeklinde bir yaklaşım geliştirmek mümkün. Bu gibi bir liberal yanılgının yanı sıra akademik eğitimden ziyade nitelikli ve ucuz iş gücü yetiştirme maksadı taşıyan, temel insan hakkı olan eğitimin ticarileşmesinin göstergesi bir kanun olduğu da söylenebilir.

Elbette karşıt iddiaların bulunması son derece olağandır. Sorun hangi tarafın iddialarının-tezlerinin geçerlilik taşıdığıdır. 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi’nin ertesi yılında iktidar henüz darbeyi yapan kadronun elindeyken çıkarılan bir yasayla kurulmuştur YÖK. İlk başkanı olarak aynı irade tarafından İhsan Doğramacı atanmış olup https://www.bilkentholding.com.tr/tr/kurucu adresinden kendisi hakkında bir paragraf aktarmak isterim:

“İhsan Doğramacı, 1947 yılında ailesiyle birlikte Ankara’ya yerleşti. Amerika’da incelediği kâr amacı gütmeyen özel yükseköğretim kurumlarına benzer yapıdaki üniversitelerin Türkiye’de oluşturulmasını daha o yıllarda planlamaya başladı.”

İlk bakışta yenilikçi, cesur, özgür… çeşitli şekillerde anlaşılabilecek bir fikirden bahsedebiliriz. Ancak her şeyden önce göze batan bir ifade var ki o da kâr amacı gütmediği söylenen özel kurumlar iddiasıdır. Zaten kamu eliyle eğitim hizmeti veren kurumlar varken bir de özel sektörün bu işe kalkışması ne kadar mantıklıdır? Sermayenin kar hedefi koymadan en ufak işe kalkışması ne kadar olasıdır? Oysa açıktır ki neoliberal aklın Türkiye’de uygulamaya koyduğu darbe ile kamucu anlayış tasfiyesi, mülksüzleştirme ve güvencesizleştirme politikalarının bir tamamlayıcısı olarak YÖK kurgulanmıştı. Geçtiğimiz 40 yılda ise kendine yüklenen bu misyonu yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Kısaca göz atmak gerekirse:

2547 Sayılı Kanun ve 82 Anayasası ile üniversitelerin özerkliğine saldırılmış, CB’nin atadığı başkanla yönetilen YÖK’ün önerdiği adaylar arasından yine CB tarafından atanan rektörlere geniş yetkiler verilmiştir. Akademik kurulların yetkisi ve etkinliği derinden sarsılmıştır.

1402’likler olarak anılan ve 12 Eylül sonrasında yapılan ilk tasfiyeler gerçekleştirilerek akademide muhaliflere dönük saldırılar başlamıştır.

Disiplin yönetmeliği ile kampüslerde ve akademik faaliyetlerde özgürlük kısıtlanarak otoritenin çizdiği sınırların dışına çıkılması ihtimaline karşı ağır yaptırımlar düzenlendi.

Yetersiz kaynaklarla karşı karşıya kalan üniversitelere piyasaya uyma ve sermayeyle işbirliği yapma yolu gösterildi.

2018 yılı itibariyle tüm araştırma görevlileri yıllık sözleşmeli olarak istihdam(!) edilmeye başladı ve işsizlik tehdidi ile karşı karşıya kaldı.

AKP döneminde doçentlik için yabancı dil puanının düşürülmesi gibi kadrolaşma amaçlı pek çok düzenleme getirildi.

Üniversiteler bölünerek kampüslerde işbirlikçi-gerici ideolojinin egemenliği için çalışmalar düzenlendi.

15 Temmuz darbe girişiminin ertesinde AKP, OHAL döneminde gerçekleştirilen tasfiyeler ile pek çok akademisyenin kadrosu boşaltarak akademide kendi siyasi programı doğrultusunda projeler yaratmış, birçok üniversitede akademik kadrolar yetersiz kalmıştır.

2019 yılında salgın sebebiyle eğitime ara verildiği zaman aslında bu kurumun çözüm üretemeyen, sorumluluğu sürekli olarak rektörlüklere ve hükümete yollayan, hareket etmekten aciz bir kurum olduğu çok açık bir biçimde ortaya çıktı. O kadar ki 2021 yılının hemen başında denetleme raporlarıyla, YÖK ‘ün pandemi döneminde aldığı kararların suiistimal edilmesi ile çok kez usulsüz yatay geçişler yapıldığı tespit edilmiştir. Açıklamaya çalıştığımız üzere YÖK eliyle 40 yıldır hayata geçirilen bu uygulamaları hatalar, yanlış yönetim, liyakatsizlik zinciri olarak ifade edemeyiz. Çok açıktır ki belirli bir sistematiğin müdahaleleri şeklinde birbirini bütünleyerek gerçekleştirilen bu saldırılar neoliberalist düşüncenin akademideki karşılığıdır.

İslamcı, neoliberal bir iktidar olarak AKP ise 12 Eylül’den bugüne yarım kalanları (ya da tamamlanamayanları diyelim) tamamlamak üzere sürekli bir mesai harcamış olup netice itibariyle kampüslerimizde çevik kuvveti, sivil polisleri olağan karşılamaya başlamamıza sebep olmuştur. Hiç şüphesiz Boğaziçi’nde kendini var eden ve sürekliliğini sağlayan direniş AKP’nin üniversite politikalarının ve akademiye bakışının kısa döneme sıkıştırılmış oldukça net bir örneğini göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Öyle ya duvarı yıkarak öğrenciyi sabah baskınıyla gözaltına alan polis şiddetini hepimiz görmüş olduk.

Son olarak, YÖK’ün tarihinden ve işlevinden bahsederken başlıkta bir mısrasını aldığımız, Prof. Dr. Ercan Eyüploğlu’nun 1981’de yasayı protesto etmek için yazdığı hiciv şiirini paylaşmak gerekir.

Y Ö K’ L E M E

Sabahtan uğradım üniversiteye
Dedim özerk misin, dedi ki yök yök
Rektörler tevede seyrane çıkmış
Dedim bayram mıdır, dedi ki yök yök
Dedim öğrenci ne, dedi ki hiçtir
Dedim asistan ne, dedi ki açtır
Dedim düşüncen ne, dedi ki suçtur
Dedim söyler misin, söyledi yök yök
Dedim bölüm başı, dedi ki vah vah
Dedim dekan kimdir, eyledi kah kah
Dedim peki rektör, dedi Allah
Dedim kim yarattı, dedi ki yök yök
Dedim üniversite ne, dedi çiftliktir
Dedim düzelmez mi, dedi saflıktır
Dedim ödüllenen, dedi kofluktur
Dedim bilimsellik, dedi ki yök yök
Dedim Kerkük nendir, dedi il’imdir
Dedim çevirdiğin, dedi filimdir
Dedim katledilen, dedi bilimdir
Dedim fail var mı, dedi ki yök yök

Yanıt Yazınız

Your email address will not be published.