Söz konusu 1 Mayıs olduğunda, konuya tarihsel bir perspektiften yaklaşmamak olmaz.
Sanayi devrimiyle birlikte burjuva sınıfının öncülüğünde kapitalist ekonominin çok hızlı şekilde büyümesi, kent çevrelerinde ve üretim bölgelerinde işçi sınıfının yoğunlaşması sonucunu doğurmuştur.
Kapitalizmin erken evrelerinde, sosyal eşitsizliklerin derinliği, hızlı şekilde sınıf çatışmasını da beraberinde getirmiştir. Bir yanda yeni bir egemen sınıf olarak dünya sahnesindeki yerini almış olan burjuva sermayedarlar, diğer yanda ise giderek büyüyen işçi sınıfı yeni sınıf çatışmasının iki kanadını oluşturmaya başlamıştır. Kimi yerlerde günde 17-18 saate varan uzun çalışma saatleri, alınan çok düşük ücretler, görülen kötü muameleler, insani olmayan çalışma şartları ve tüm bunlara karşılık olarak hemen hiçbir sosyal hakkın olmadığı bir ortamda hayatta kalma savaşı… Dünyanın yeni efendilerine karşı dünyanın yeni köleleri olarak görülen işçilerin zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyleri yoktu ! Bu şartlar altında işçilerin insanca şartlara sahip olmak için mücadele etmekten başka şansları da yoktu.
Fransız Devrimi sonrasında egemen sınıflar arasındaki mücadeleden galip çıkan burjuva sınıfı, 19. yüzyıl itibariyle ciddi şekilde karşısında örgütlenmeye başlayan bir işçi sınıfıyla karşılaşmıştır. 1 Mayıs, egemen sınıflar ile ezilen sınıflar arasında tarih boyunca süregelmiş olan çatışmanın yakın tarihteki sembolleşmiş bir sonucudur. 1 Mayıs elbette “İşçi ve Emekçi Bayramı” dır. Elbette işçi sınıfının çetin mücadeleler sonucu elde ettiği kazanımlar coşkulu şekilde kutlanmaya layıktır. Ancak 1 Mayıs’ın asıl anlamını, II. Enternasyonal’de geçtiği şekliyle “Enternasyonal Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” ifadesinde bulduğunu söylemek yanlış olmaz.
Dünya çapında kutlanan 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü, 2009 yılından itibaren ülkemizde de “Emek ve Dayanışma Günü” adıyla resmi tatil olarak ilan edilmiştir.

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE 1 MAYIS
İnsanlık tarihi insanın doğa ile arasında geçen mücadele ile başlayıp, toplulukların kendi arasındaki mücadelelerden geçerek günümüze kadar egemen sınıflar ile ezilen sınıfların mücadeleleriyle süregelmiştir. Tarih boyunca pek çok toplumda tarihin akışını değiştiren önemli sınıf mücadeleleri gerçekleşmiştir. Coğrafyamızdan ise 15. yüzyılda gerçekleşen Şeyh Bedrettin İsyanı‘nı büyük toplumsal mücadelelere örnek olarak gösterebiliriz.
Günümüz anlamındaki işçi sınıfının tarihini ise sanayi devrimini takiben başlatmak yanlış olmayacaktır. Sannayi devrimi ile birlikte 1760’lardan itibaren Avrupa ve Amerika kentlerinde işçi sınıfı oluşmaya başlamıştır. 1789’da Fransız Devrimi ile birlikte Avrupa’da iyiden iyiye görünür olan sınıf çatışmaları, 18. yüzyıl sonuna kadar işçi sınıfı mücadelesini kitlesel olarak başlatacak koşulların oluşmasına zemin hazırlamıştır. Kitlesel bir mücadele kabiliyetine sahip olan işçi sınıfının tohumları 18. yüzyıl sonlarında atılmış olsa da, işçi sınıfının dünya tarihinde görünür olabilmesi ancak 19. yüzyıl başlarında mümkün olabilmiştir. Bu sebeple 1 Mayıs’ı hazırlayan koşulları anlamak için 19. yüzyıl ve sonrasına bakmak gerekecektir.
19. Yüzyıl
Yukarıda izah olunan öncül şartlar unutulmamak kaydıyla, işçi sınıfının egemen sınıflara karşı verdiği mücadele tarihini, 19. yüzyılın hemen başlarındaki İngiliz işçi sınıfının Avam Kamarası’na karşı verdiği mücadeleden başlatabiliriz.
Sanayi devriminin ortaya çıktığı İngiltere‘de özellikle çocuk işçiliğinin yoğunluğu, emeğin ucuzluğu ve çalışma şartlarınınn insanlık onurunun dışında olması on yıllarca devam etmiştir. 1802 yılında kabul edilen Fabrika Yasası yalnızca çocuklara ilişkin hükümler içermekteydi. Bu yasayla öngörülen 12 saatlik çocuk iş günü gerçekte hemen hiç uygulanamamıştır.
Sanayi devrimi sonrası derinleşen kötü yaşam koşulları sonrası İngiltere’de sendikalarda örgütlenen işçiler, 1832 yılında ilk kez parlamentoya günlük 10 saatlik iş günü talebini içerir raporlarını sunmuşlardır. 1833 yılı itibariyle bu talepler aşamalı olarak kabul edilerek “Fabrika Yasası” altında yasallaşmıştır. Aynı kanun ile çocuk işçilerin çalışma koşulları da iyileştirilmiş, 9-13 yaş arasındaki işçilerin günlük çalışma saati 9; 14-18 yaş arasındaki işçilerin çalışma saatleri ise 12 saat ile sınırlandırılmıştır. 1844 yılındaki kanun değişikliğiyle gece vardiyası kaldırılmıştır. 1847 yılında çıkartılan On Saat Yasası ise kadın ve genç işçilerin tekstil sektöründe 10 saatlik iş günü düzenlemesini getirmiştir. Böylelikle işçi sınıfı ilk kez çalışma süresi sınırlaması haklarını kazanmıştır.
Fransa‘daki 1848 Devrimi‘nin Anayasası, çağdaş sosyal devlet anlayışının öncül ilkelerine ilk kez yer vermiştir. Geçici hükümetçe “çalışma hakkı” tanınmış, Paris’te 10 saatlik iş günü ve Paris dışında 11 saatlik iş günü uygulamasına geçilmiştir. Ancak 1848 Devrimi yenik düştükten sonra bu haklar yine uygulanamamıştır.

Avrupalı ve Avrupa göçmeni Amerikalı toplumlarda Amerikan Bağımsızlık Mücadelesi ile başlayan ve Fransız Devrimi ile devam eden süreçle pekişen eşitlik ve özgürlük fikirleri 1848 devrimlerinde de kendini göstermiştir.
1850’li yıllara gelindiğinde ABD ve İngiltere’de 10 saatlik iş gününü kabul eden yasalar kabul edilmesine rağmen, işçi sınıfı 8 saatlik iş günündeki ısrarını sürdürmüştür.
Sanayi devrimi sonrası hızlı şekilde örgütlenen ABD işçi sınıfı, 1866 yılında toplanan 1. Enternasyonal’den de etkilenerek, Ulusal Emek Birliği öncülüğünde örgütlenmiş ve günlük çalışma süresinin sekiz saat ile sınırlanmasını öncelikli politikası olarak kabul etmiştir. Bundan önce 1844 yılında Amerikan Emek Federasyonu’nun dördüncü kongresinde aynı kararın alındığı bilinmektedir.
İşçi sınıfı bu yüzyılda kapitalizme karşı enternasyonal birliğe ve dünya çapında bir mücadeleye odaklanmış ve uluslararası işçi bayramı arzusu bu yüzyılda farklı girişimleri ortaya çıkarmıştır.
Avustralya‘nın Melbourne şehrinde taş ve inşaat işçileri 1856 yılında 8 saatlik işgünü talebiyle Parlamento Evi’ne yürüyerek greve gitmiştir. Burada mücadele günü ilk başta 21 Nisan olarak ilan edilmiştir.

1880’li yıllarda ABD, Japonya, Fransa ve Rusya‘da 8 saatlik iş günü talebiyle büyük grevler gerçekleştirilmiştir.
1882 yılında ise New York Merkezi İşçi Sendikası 1 Eylül gününü Emek Günü olarak ilan etmiştir.
Amerikan Kongresi, kamu sektöründe 8 saatlik iş gününü 1868 yılında benimsemiş olmasına rağmen özel sektörlerdeki işçiler için bu hak tanınmıyordu. 1 Mayıs 1886 tarihinde ise ABD ve Kanada’da 350 bin kadar işçi genel greve çıkarak o zamana kadarki en kitlesel işçi eylemine imza atmış oldular. Chicago’da 1 Mayıs 1886 gösterilerinde 80 bin işçinin yürüdüğü gösterilerde hiçbir olay yaşanmamıştır.
ABD işçi sınıfının en güçlü yer olduğu Chicago’daki bu işçi sınıfı yükselişi, Mc Cormick Hervester fabrikası ile Haymarket meydanı olaylarıyla tahrip edilmek istenmiştir.

Bu amaçla işverenler 3 Mayıs 1886 tarihinde sokak çetelerini işçilerin üzerine salmış ve McCormickHervester fabrikasında grev kırıcılarıyla grevi engellemeye çalışmıştır. Direnen grevcilere karşı polisin açtığı ateşte 4 işçi öldürülmüştür. Yaşanan olayları takiben 4 Mayıs günü Haymerket meydanında protesto gösterisi düzenlenmiştir. Kimin tarafından atıldığı hala daha belli olmayan bir bombayla bir polis şefinin ölmesi üzerine polis göstericilere hiddetle saldırmış ve bunun sonucunda 10 işçi daha ölmüştür. Hiçbir kanıt olmamasına rağmen atılan bomba sebebiyle göstermelik bir yargılama sonucu 4 işçi lideri (Albert PERSONS, Adolph FISCHER, George ENGEL ve August SPIES ) idam edilmiştir. Binlerce işçi bu süreçte işten çıkartılmıştır.
*Albert PERSONS isimli işçi, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, şu tarihi cevabı vermiştir: “Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım.”(*İdam edilen sendikacıların sosyalist değil de anarşist olduklarından ve bu sözlere ilişkin bir belge olmadığından, bu sözlerin gerçeği yansıtamayacağını düşünen yazarlar da vardır. Bu görüş için bakınız http://www.yildirimkoc.com.tr/usrfile/1399023656b.pdf )
*ABD’de yaşanan bu olaylardan sonra uluslararası işçi örgütleri 1889‘da Paris’de düzenlenen 2. Enternasyonal‘de alınan kararla 1 Mayıs, “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kabul edilmiştir. (*Yine Yıldırım Koç, “1 Mayıs’ın Gerçek Tarihi” başlıklı yazsında, uluslararası işçi sınıfı dayanışma günü olarak 1 Mayıs’ın kabul edilmesiyle ABD Chicago/Haymarket olayları arasında ilişki olmadığını savunmaktadır)

Bu kararı takip eden ilk 1 Mayıs’ta Amerikan şehirleri başta olmak üzere hemen hemen tüm büyük Avrupa şehirlerinde ve Küba, Peru ve Şili gibi Latin Amerika ülkelerinde kitlesel anmalar düzenlenmiştir.
Bu tarih itibariyle 1 Mayıs tüm dünyada uluslararası işçi bayramı olarak kutlanmaya başlanmış ve pek çok ülkede resmi tatil günü olarak kabul görmüştür.
20. Yüzyıl
İşçi sınıfının mücadelesi sonucu dünyada çalışma sürelerinde günlük 8 ve haftalık 48 saat sınırlamaları ilk kez bir uluslararası belgede kendisine 1919 yılında Versailles Barış Antlaşması’nda yer bulmuştur. Bu anlaşmayla işçi sınıfı haftada bir gün (Pazar günü) tam gün izin hakkını da elde etmiştir. Bu kazanım emek ve sermaye arasındaki mücadelede işçi sınıfı örgütlülüğünün gücünü ortaya koymuştur.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)‘nün 1919 yılındaki kuruluş kongresinde de sekiz saatlik iş günü karara bağlanmıştır.
İşçi sınıfı güçlenmeye devam ettikçe, sermaye sınıfı da çeşitli şekillerde baskısını arttırmaya devam etmiştir. Bu yüzyılda sınıf mücadelesinin yükseldiği ülkelerden Rusya 1905 yılı 1 Mayısı’nda, Arjantin 1909 yılı 1 Mayısı’nda ve İtalya 1926 yılı 1 Mayıs’ında yüzlerce işçi öldürülmüştür.
Devam eden yıllardaki 1 Mayıslarda 1930’lardan sonra yükselen faşizme karşı birlik ve Emperyalizm’e karşı mücadele temaları hakim olmuştur. Bu yüzyıl boyunca ortaya çıkan tüm anti-demokratik rejimlere karşı halkların tepkileri yine 1 Mayıs alanlarında yankılanmıştır.
Yirminci yüzyıl ve sonrasında 1 Mayıslar emek/sermaye sınıfları mücadelesinde emek sınıfının gücünün turnusolü olma işlevi görmüştür. Elbette sosyalist ülkeler haricinde, dünyanın her yerinde sürekli olarak çeşitli baskılara maruz kalmaya devam eden 1 Mayıs kutlamaları, günümüzde tüm ezilen sınıfların mücadelelerini dile getirme mecrası olma işlevini sürdürmektedir.
Osmanlı ve Türkiye’de 1 Mayıs
Anadolu’da 1 Mayıs’ın ilk kez 1905 yılında İzmir’de kutlandığı bilinmektedir. İkinci olarak ise 1909 yılında Üsküp’te düzenlenen kutlama yer almaktadır. İstanbul’daki bilinen ilk kutlama ise 1910 yılında gerçekleşmiştir. Dönemindeki işçi örgütlenmesinin en yoğun merkezi olduğu kabul edilen Selanik’te ise tütün, liman ve pamuk işçileri ilk kez 1911 yılında 1 Mayıs kutlaması düzenlemiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın yaklaşması ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin sert tedbirleriyle 1914-1918 yılları arasında 1 Mayıs kutlamaları gerçekleştirilememiştir. 1920 yılında ise işgal altında olunmasına ve Osmanlı hükümetinin yoğun baskısına rağmen “Bağımsız Türkiye” şiarıyla İstanbul’da Haliç’ten Beyoğlu’na kadar 1 Mayıs yürüyüşü yapılabilmiştir. Türkiye Sosyalist Fırkası öncülüğünde gerçekleşen 1921 yılındaki İstanbul 1 Mayısı’nın yine geniş bir katılımla gerçekleştiği tarihe not düşülmüştür. 1922 yılındaki 1 Mayıs, İstanbul ve Ankara’da iş bırakma eylemleri ve mitinglerle kutlanmıştır. Türkiye İşçi ve Çiftçi Fırkası öncülüğündeki 1923 yılı 1 Mayıs’ı taleplerinin ise 8 saatlik işgünü, hafta tatili, serbest sendika, grev hakkı ve 1 Mayıs’ın resmi bayram olarak kabul edilmesi noktalarında yoğunlaştığı görülmektedir. Bu 1 Mayıs’ta pek çok işçi ve parti üyesi tutuklanmıştır.

1923 İktisat Kongresi‘nde 1 Mayıs “Amele Bayramı” ismiyle yasallaşmıştır. Ayrıca tarım dışı işlerde 8 saatlik iş günü de kabul edilmiştir. İlk işçi milletvekili Numan Usta’nın çalışmalarıyla merkezi işçi örgütü olan Türkiye Umum Amele Birliği de aynı yıl kurulmuştur. 1924 yılındaki 1 Mayıs kutlaması engellemelere rağmen gerçekleştirilmiştir. 1925 yılındaki bir bildiri bahane gösterilerek Takrir-i Sükun Yasası ile kutlamalar yasaklanmıştır. 1927 yılında Amele Teali Cemiyeti‘ne belirli şartlarla kutlama yapmasına izin verilmesine rağmen Kağıthane’deki kutlamaya katılanlar cezalandırılmıştır. 1935 yılında 1 Mayıs’ın adı ideolojik anlamından kopartılmak maksadıyla “Bahar ve Çiçek Bayramı” olarak değiştirilerek tatil ilan edilmiştir. Bahar günü olarak resmi tatil edilen 1 Mayıslarda, diğer resmi tatillerin aksine ücret ödenmemiştir. 1951 yılında çıkarılan bir kanunla genel tatil günü olan 1 Mayıs’ta yarım günlük ücret ödenmeye başlanmış, 1956 yılında ise tam günlük ücret ödenmesine geçilmiştir.
Görüldüğü üzere 1908 sonrası demokrasi denemeleri ve Jön Türkler hareketiyle Osmanlı’da canlanan işçi hareketi, Kurtuluş Savaşı sürecinde anti-emperyalist bir bilince de erişerek Cumhuriyet’in ilk yıllarında kitlesel 1 Mayıs gösterileri gerçekleştirmiştir. Sonrasındaki baskı ve yasaklamalar sebebiyle 1976 yılına kadar Türkiye’de 1 Mayıs kitlesel olarak kutlanamamıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası süreçte dünya çapında önem kazanan ekonomik ve sosyal haklar ile insan haklarının gelişimi ülkemizde de gözlemlenmiştir. Zaman içerisinde sermaye grupları oluşan ve işçi sınıfının da büyümeye başladığı Türkiye’de işçi sınıfının yükselmesinde 1960 askeri darbesi sonrasında gelen 1961 Anayasası da etkili olmuştur. Bir darbe Anayasası olmasına rağmen özellikle sendikal haklar açısından esneklikler getiren 1961 Anayasası sonrasında 1968 kuşağı olarak da bilinen işçi sınıfı yükselişi gözlemlenmiştir. Bu süreçte 1961 yılında Türkiye İşçi Partisi ve 1967 yılında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu kurulmuştur. Türkiye’de ilk kez 15 sosyalist milletvekili 1965 yılında TİP ile birlikte meclise seçilebilmiştir. Böylelikle ilk kez bir işçi sınıfı partisinin temsilcileri ulusal mecliste söz sahibi olmuştur.
27 Mayıs askeri harekatı ve 12 Mart askeri darbesi ile gelen baskı ortamlarında kitlesel 1 Mayıslar düzenlenememiştir. Bu süreç 1975 yılındaki Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin düzenlediği 1 Mayıs salon toplantısıyla aşılabilmiştir. 15-16 Haziran 1970 işçi seferberlikleri ile yeniden güçlü şekilde gündeme gelen işçi bayramı talepleri karşılığını ancak 1976 yılında DİSK önderliğinde düzenlenen ve 400 bin kişinin katıldığı o zamana kadarki en büyük 1 Mayıs kutlamasında bulmuştur.
1977 yılında yine Taksim Meydanında 500 bin kişinin katılımıyla gerçekleşen 1 Mayıs, sorumluları hala daha ortaya çıkartılmayan silahlı saldırılar sonucu 37 işçinin ölümüyle sonuçlandığı için tarihe Kanlı 1 Mayıs olarak geçmiştir. Bu saldırının askeri darbe hazırlığı olarak yapıldığı gerekçesiyle Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersun re’sen emekliye sevk edilmiştir. Olaya ilişkin 470 kişi göz altına alınıp çoğunluğu tertip komitesinden olan 98 sivilin yargılanmasına rağmen hiçbir devlet yetkilisi yahut emniyet görevlisi yargılanmamıştır.

Katliamın ertesi yılı 1978‘de Taksim Meydanı’nda kitlesel bir anma yapılmıştır. Bu yıl temel talep Kanlı 1 Mayıs’ın sorumlularının bulunması olmuştur. Ancak 1979 yılında Sıkıyönetim Komutanlığı İstanbul’da miting yapılmasını yasaklamıştır. Buna rağmen çok kalabalık korsan mitingler düzenlenmiştir. 1980 askeri darbesi sonrası 1981 yılında Milli Güvenlik Konseyi’nde 1 Mayıs resmi bayram olmaktan çıkartılmıştır. 1980 darbesi ile DİSK kapatılmış ve tüm işçi liderleri yargılanmıştır. Bu süreçte 1 Mayıs’ı kutlamaya çalışanlar çok ciddi şiddete maruz kalmışlardır.
Sonraki yıllarda 1 Mayıslar daha çok sembolik anmalar şeklinde gerçekleştirilmiştir. Yasaklar altında da olsa fabrikalarda coşkulu kutlamalar yapılmıştır. Sendikalar bu yıllarda salon toplantıları tertip etmişlerdir. Yerellerde korsan gösteriler de yapılmaya devam etmiştir.
Yıllar sonra ilk kez kitlesel şekilde düzenlenebilen 1996 Kadıköy 1 Mayısı‘nda polisin açtığı ateş sonucu 3 kişi yaşamını yitirmiştir.
2000 yılı 1 Mayıs’ı “Küresel Saldırıya Karşı Gücümüz Birliğimiz” sloganıyla, 2001 yılı 1 Mayıs’ı daha çok IMF ve Dünya Bankası protestolarıyla ve devam eden yıllarda farklı hususlardaki işçi sınıfı problemleri gündemleriyle düzenlenmeye devam etmiştir.
2007 yılı ve devamında Kanlı 1 Mayıs sonrasında taşıdığı anlam sebebiyle 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması yönünde ısrarlı denemeler oldu. 2007 yılında yine polis müdahalesiyle bir vatandaş yaşamını yitirdi.

2008 yılında 1 Mayıs’ın “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutlanması kabul edildi. Aynı yıl yine orantısız polis müdahalesi gündem oldu. 2009 yılında 1 Mayıs tekrardan resmi bayram olarak kabul edildi.
2010 yılından 2013 yılına kadar 1 Mayıslar Taksim’de kitlesel olarak kutlanabildi. Ancak 2013 yılında Taksim Yayalaştırma Projesi gerekçesiyle 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına izin verilmemesine karşı çıkan işçilere polis çok sert şekilde müdahale etti. Hastanelere gaz bombaları atıldı. 2013 yılındaki Gezi Parkı Eylemleri ve sonrasındaki süreçte 1 Mayıs ve her türlü toplumsal gösteri ciddi şekilde baskılandı. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında ise uzun süre OHAL önlemleri sürdü. 2013’ten günümüze kadar olan süreçte Taksim dışında gösterilen yerlerde kitlesel 1 Mayıs kutlamaları yoğun güvenlik önlemleri altında gerçekleştirilmeye devam etti. 2020 yılında ortaya çıkan COVID-19 salgını sebebiyle 1 Mayıs kutlaması sanal ortamda gerçekleştirildi.
1 MAYISIN BUGÜNKÜ ANLAM VE ÖNEMİ
1 Mayıs yalnızca sembolik bir gelenek değildir. 1 Mayıs tüm dünyada işçilerin, emekçilerin ve ezilen tüm halk kesimlerinin güncel taleplerini iktidarlara ilettikleri bir mücadele ve dayanışma günüdür.
Küreselleşmeyle birlikte işçi sınıfı problemleri de hızlı şekilde çeşitlenmiştir. Bunun karşısında ise Uluslararası Özgür İşçi Sendikaları (ICFTU)‘nın “sosyal adaletin küreselleşmesi” olarak ifade ettiği işçi sınıfının enternasyonal amaçları 1 Mayıslarda dile getirilmeye devam etmektedir.
Sendikal hareketler içerisinde küreselleşmeyle birlikte derinleşen ırkçılık, etnisizm, yabancı düşmanlığı, köktendincilik, cinsiyetçilik ve LGBTİ+ düşmanlığı gibi ayrımcılığın çeşitli görülüş halleri ise işçi sınıfının çözülmesi gereken küresel problemleridir.
Ülkemizde ise bu yıl da tam kapanma önlemleri sebebiyle sokağa çıkma yasağı olduğundan 1 Mayıs kutlamaları yapılamamıştır. Elbette her yıl olduğu gibi tam kapanma koşullarında dahi başta Taksim’de olmak üzere, meydanlarda 1 Mayıs anması yapmakta direten işçiler olmuştur. Bu yıl pek çok kitle örgütü Taksim’e çıkmaya çalışırken yine polisin sert müdahalesiyle karşılaşmıştır.

1 Mayıs’ın hemen öncesinde Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2021/19 genelge numarasıyla yayımlanan genelgesinde, kolluk kuvvetinin görevini ifa ederken ses ve görüntüsünün alınması, kişilik haklarının ihlali olacağı sebebiyle engellenmesi gereken bir durum olarak gösterilmiştir. Oysaki kolluk personelinin görevi kamusal olup, görevin ifası da ancak kamusal alanda gerçekleşebilir. Kamusal alandaki tüm iş ve işlemler ise denetime tabi olmak zorundadır. Yani kolluk gücünün görevi esansındaki eylemleri ne özel hayat olarak; ne de bu alanda alınan görüntüler kişisel veri olarak kabul edilebilir. Aksine uluslararası hukukta kabul edildiği üzere, toplumsal eylemlerde görevli kolluk personelinin sicil numaraları rahatça görülebilir olmalıdır. Pek çok ülkede her polis memuruna kamera takılma zorunluluğu da getirilmiştir. Ülkemizde ise dünyanın aksine demokratik önlemlerde ilerleme değil gerileme yaşanmaktadır.
Bu genelge, özellikle 1 Mayıs gibi toplumsal eylemlerde polisin uyguladığı işkencelerin belgelenmesinin ve sorumluların yargılanmasının önüne geçmek için yayımlanmış olduğu gerekçesiyle ağır şekilde eleştirilmiştir. Gerçekten de bu yıl 1 Mayıs eylemlerinde polis hiç çekinmeden hukuka aykırı müdahalelerde bulunmuş ve bu hukuksuz eylemlerinin görüntülenmesini bu genelgeye dayanarak engellemeye çalışmıştır. Anılan genelge kati şekilde hukuka aykırıdır.
1 Mayıs’tan kısa süre önce gerçekleşen Boğaziçi Eylemleri‘ne halkın geniş şekilde destek vermesi hükümetçe hazmedilememiştir. Vatandaş haberciliğiyle hızlı şekilde tüm ülkenin haberdar olduğu hak ihlallerinin duyulmasını engellemek isteyen yetkililer, yayımladıkları genelgeyle hukuk devleti yerine polis devleti tesis etme niyetlerini ortaya koymuşlardır. İdari işlemlerle yasaların çiğnenmesi ancak ve ancak polis devletlerinde görülen anti-demokratik uygulamalardır. Bu hukuk dışı işlemlere karşı yargı mensuplarının görevlerini yapmaması da ülkemiz açısından oldukça üzücüdür.

Bir yılı aşkın süredir devam eden pandemi boyunca gerekli önlemlerin zamanında alınmaması sebebiyle hükümet ağır şekilde eleştirilmektedir. Özellikle hükümette bulunan Cumhur İttifakı’nı oluşturan AKP ve MHP kongrelerinin “lebaleb” yapılmasıyla birlikte ülkemizde vaka sayıları ile COVID-19 kaynaklı ölümler çok ciddi bir yoğunluğa ulaşmıştır. Hükümetin kendi toplantılarını hiçbir kurala uymaksızın gerçekleştirmesi ve aradan geçen bir yıldan uzun süreye rağmen vatandaşları aşılayamamış olması sebepleriyle, bütün dünya kısıtlamalardan kurtulurken ülkemizde kısıtlamalar alkol yasağı gibi akla uygun olmayan ve tamamıyla ideolojik yöntemlerle artarak devam etmektedir. Sağlık Bakanı’nın her gün bir başka kitlesel cenazede boy gösterdikten sonra dalga geçercesine halka evinde kalmasını ve sosyal mesafeye dikkat etmesini söylemesi artık ciddiyetini tamamen yitirmiştir. Bugün itibariyle Türkiye dünyada en çok vakanın görüldüğü 5. ülkedir. Pandemi sebebiyle işten çıkarmaların en çok yaşandığı ülkeler arasında ise 4. sıradadır. Vaka sayılarının nüfusa oranlanması halinde ise Türkiye’nin Hindistan ile birinciliğe oynamakta olduğu üzücü şekilde görülmektedir.
Bu şartlar altında elbette kitlesel olarak 1 Mayıs kutlanması yerinde olmayacaktı. Ancak tam da böylesi günlerde işçi sınıfının verdiği mücadelenin önemi çok daha iyi şekilde kavranabilir. İçinde olduğumuz olağanüstü şartlarda, işçi sınıfına reva görülen yaşam şartları çarpıcı şekilde anlaşılabilir.
Pandeminin yarattığı kriz ortamı en çok işçi sınıfını etkilemiştir. Devletten hiçbir destek alamayan milyonlarca kişi yaşam mücadelesi vermektedir.
Pandemi şartlarında dahi canı pahasına çalışmak zorunda olanlar yine işçi ve emekçiler olurken, sermaye sınıfı için bu kriz bulunmaz bir fırsata dönmüştür. Bu dönemde milyarderler daha da zenginleşirken, pek çok kişi ekmek kavgasını daha fazla yürütemediği için intihar etme yolunu seçmek zorunda bırakılmıştır.
Bu dönemde küresel sağlık ve online market sektörleri tarih boyunca görülmedik kârlar elde ederken, dünyanın dört bir yanındaki milyonlar göz göre göre ölüme sürüklenmiştir.
Bu dönemde başta kültür/sanat ve eğlence alanındaki emekçiler olmak üzere, sermayedarlara para kazandırmayan pek çok kişi işsiz kalmıştır. Market çalışanları ve kurye işçileri insanca olmayan şartlarda çalışmak zorunda bırakılmış ve pek çok kurye çalışanı iş cinayetine kurban gitmiştir.
Sağlık emekçileri de insanca olmayan şartlarda çalışmak zorunda bırakılmıştır. Kötü yönetim sebebiyle hemen her gün sağlık çalışanları iş cinayetine kurban gitmektedir. COVID-19 kaynaklı vakalar ise akla ve hukuka aykırı şekilde uzun süre meslek hastalığı olarak kabul edilmemiştir.
Yazımızı bitirirken Çağdaş Hukukçular Derneği‘nin 2021 yılı 1 Mayısı‘na ilişkin basın açıklaması metnini sunmak, mevcut şartların etkili şekilde özetlenmesine yardımcı olacaktır:
“İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin yayımladığı rapora göre son 8 yılda; 6’sı çocuk olmaküzere 502 işçi çalışma koşulları nedeniyle intihar etmiştir. Sadece kayıt altına alınmış verilere göre bile işçinin 2020 yılında işçi cinayetlerinde 2427 işçinin hayatını kaybettiği tespit edilmiştir. Türkiye bu oranlarla işçi ölümlerinde Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sıradadır.
Pandemi sürecinde hiçbir önlem alınmadan çarkların dönmesi ve üretimin sürmesi için ölüme gönderilenler, yine işçi ve emekçiler olmuştur. Burjuvazi çalışmamak gibi bir şansa sahip iken işçi sınıfı, ülkemizde ve dünyada açlığa ve ölüme mahkum edilmiştir. Pandemi sürecinin başından beri ölenlerin büyük çoğunlu işçi ve emekçiler olmuştur.
Tüm bu işçi ölümleri yaşanırken, temsilcisi olduğu sermaye sınıfının sözcüsü olarak iktidar bir kez daha “tam kapanma” ilan etmiştir. Tam kapanma adı altında ilan edilen bu süreç, işçi sınıfı açısından herhangibir değişiklik yaratmamıştır. Üretim devam etmekte, işçi ve emekçiler yine ölüme mahkum edilmektedir. İktidar mensupları, kendi çıkarlarına denk düştüğü ölçüde kendi koyduğu kurallara uymadan ve hiçbir tedbir almadan, kalabalık ortamlarda kongrelerini yapmış ve en üst düzeyde temsilcileriyle birlikte, ölen şeyhlerin cenazelerinde bir araya gelmiştir.
Tam kapanma adı altında ilan edilen sokağa çıkma yasağı, 29 Nisan’da; 1 Mayıs Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü’nün ön gününde açıklanmıştır. Bu durum, toplumsal mücadelenin tüm alanlarına müdahale eden, yasaklarla engellemeye çalışan siyasi iktidar açısından manidardır. Yaşananlar göstermektedir ki işçi sınıfı ve yoksullar ölümleri pahasına, korumasız, kontrolsüz ortamlarda, yığınlar halinde çalışmak zorunda olmakta “özgürdür”. Fakat işçi ve emekçiler için tarihsel öneme sahip 1 Mayıs’ı kutlamaları “yasaktır”… “
Sağlıklı ve özgür günlerde 1 Mayıs’ı hep birlikte bayram havasında kutlamak dileğiyle…
YAŞASIN 1 MAYIS!

~ ~ ~ ~ ~ ~ ~
KAYNAKÇA:
– DURAN, Evren; Türk Basınında Siyasal Yanlılık: “1 MAYIS 1977 İŞÇİ BAYRAMI” Örnek Olayı Çerçevesinde Liberal, Milliyetçi Muhafazakar ve Sol Basını Temsilen Seçilen Gazetelerin Sunumlarının Karşılaştırmalı İçerik Çözümlemesi– Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2011.
– AKAY, Ferhat; 2007-2010 Tarihleri Arasında İstanbul’da Gerçekleştirilen 1 Mayıs Etkinliklerindeki Polis Uygulamaları Hakkında Yazılı Basında Çıkan Haberlerin Değerlendirilmesi, İstanbul Üniversitesi Adli tıp Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2010.
– MALKOÇ, Eminalp; Erken Cumhuriyet Döneminde İşçi Sınıfına “Resmi” Bir Bakış Açısı: Cumhuriyet Gazetesinin Gözünden Amele Teali Cemiyeti, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 31 (91), s.29-68.
– ÇELİK, Aziz- AYDIN, Zafer; Gelenekten Geleceğe 1 Mayıs: 1886 -2007, www.kristalis.org.tr/aa_dokuman/1_mayis_gelenekten_gelecege_2006.doc
– AnaBritannica Cilt-4 Sayfa: 187
– 1 Mayıs’ın Tarihçesi, Birleşik Metal-İş Dergisi, Sayı 2.
https://www.mmo.org.tr/sites/default/files/6584778d5a8ab88_ek.pdf
– Basın-İş Sendikası, 1 Mayıs Tarihçesi.
http://www.basin-is.org.tr/1-mayis-tarihcesi,2,2,185#.YJbZttUzaM8
– Çağdaş Hukukçular Derneği 1 Mayıs 2021 Basın Bülteni
–Ulusal Bayram Ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
-LENIN,V.I; 1 Mayıs, 1904.
: https://sendika.org/2013/04/1-mayis-v-i-lenin-42748/
– LUXEMBURG, Rosa; 1 Mayıs’ın Kökenleri Nedir ?, 1984.
https://www.marxists.org/turkce/luxemburg/1890s/1894.htm
– KAPLAN, Erhan; 1 Mayıs’ın Tarihsel Kökeni, 2007.
– https://sendika.org/2007/04/1-mayisin-tarihsel-kokeni-erhan-kaplan-13053/
– sendika.org; 1909’dan bugüne Türkiye’de 1 Mayıs, 2010.
https://sendika.org/2010/04/1909dan-bugune-turkiyede-1-mayis-42524/.
– KIZILOK, Utku; İşgünü Mücadelesi ve 1 Mayıs’ın Doğuşu, 2007.
https://marksist.net/utku_kizilok/isgunu_mucadelesi_ve_1_mayis_in_dogusu.htm
– DW Türkçe; Geçmişten Günümüze 1 Mayıs, 01.05.2007.
https://www.dw.com/tr/ge%C3%A7mi%C5%9Ften-g%C3%BCn%C3%BCm%C3%BCze-1-may%C4%B1s/a-2522586
– KOÇ, Yıldırım; 1 Mayıs’ın Tarihi Üzerine Kaynaklar, Aydınlık dergisi, 4 Mayıs 2008.
https://www.yildirimkoc.com.tr/usrfile/1326573347a.pdf
– KOÇ, Yıldırım; 1 Mayıs’ın Gerçek Tarihi, 2021.
http://www.yildirimkoc.com.tr/usrfile/1399023656b.pdf
– devrimcidüşün.org; 1 Mayıs’ın Tarihçesi, Önemi ve Taksim Meydanı, 26 Nisan 2021.
: https://devrimcidusun.org/author/kollektif/konu/1-mayisin-tarihcesi-onemi-ve-taksim-meydani/
– https://tr.wikipedia.org/wiki/1_May%C4%B1s_%C4%B0%C5%9F%C3%A7i_Bayram%C4%B1
– https://tr.wikipedia.org/wiki/Kanl%C4%B1_1_May%C4%B1s
-https://web.archive.org/web/20130505195111/http://www.ozerdem.info/1977-yilinda-yasasin-1-mayis-demek/
-https://www.covidvisualizer.com/
-https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eablon:%C3%9Clkelere_g%C3%B6re_COVID-19_testi
-https://www.ttb.org.tr/kollar/covid19/yazdir.php?Tablo=tbl_haber&Guid=9223e88e-726a-11ea-b12d-d839943d748d
Yanıt Yazınız